BTK, Anlaşılan Telekom Şirketleri Olmasa, Ne Güzel Yönetirdim Diyor

Yazan: Füsun NEBİL, Türk-internet.com

BTK cumartesi günü bir açıklama yapınca, aklımıza II.Meşrutiyet döneminin Milli Eğitim Bakanı Emrullah Efendi’nin “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim”[1] cümlesi geldi. BTK da galiba bunu diyor artık. AB uyumu kapsamında 5809 sayılı kanunla getirilen “Telekom Pazarına Girişte Kolaylaştırma” felsefesinin tam tersine dönüştürüldüğünü görüyoruz.

BTK cumartesi günü bir açıklama yapınca, aklımıza II.Meşrutiyet döneminin Milli Eğitim Bakanı Emrullah Efendi’nin “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim”[1] cümlesi geldi. BTK da galiba bunu diyor artık. AB uyumu kapsamında 5809 sayılı kanunla getirilen “Telekom Pazarına Girişte Kolaylaştırma” felsefesinin tam tersine dönüştürüldüğünü görüyoruz.

Çünkü hem şartlar ağırlaştırılıyor, hem de şimdiye kadar lisans almış firmaların lisanslarının iptal edilmelerinin ve hatta bazılarına belki kayyum atamanın da önü açılıyor.

Önce BTK’nın cumartesi günü yayınladığı basın açıklamasına bakalım[2]. Açıklamanın geçtiğimiz günlerde 134 internet erişim sağlayıcı firmasının lisansının bir gecede iptal edilmesi[3] ile ilgili detaylar veriyor ve bazı konulara açıklık getiriyor..Önce bu açıklamanın ve de yeni yönetmeliğin[4] önemli kalemlerine bakalım. Sonra bunun analizini yapacağız.

Lisans Kriterleri Değiştirildi
Servis sağlayıcı Tarafından Tutulacak “Log”ların Kapsamı Yenilendi
Servis Sağlayıcı Şirketlere Ortaklık Şartları Belirlendi
Şirketlerin Sermayeleri için Taban Limiti ve A.Ş. Şartı Getirildi
Ses Operatörlerinde Arayan Numara Manipülasyonu Engellendi
Rehberlik Hizmeti Yeniden Düzenlendi
Şirketlerin Hizmetleri Durdurulabilecek ya da Yönetimi Kuruma Geçebilecek

Konuyla ilgili olarak hukuki bir görüş almak istedik. Telekom hukukuna vakıf uzman avukatlardan Gökhan Candoğan’a yorumlarını sorduk. Bakın neler dedi;

Yetkilendirme Yönetmeliği değişiklikleri ve daha genel olarak elektronik haberleşme sektörü düzenlemeleri, AB üyelik süreci ile yönetimin demokratik esaslara bağlılığı ve yönelimindeki dalgalanmayı açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 2008 yılı sonunda daha liberal ve serbestleşme anlayışına yönelik 5809 sayılı Kanun yürürlüğe sokulmuştur. Ancak, süreç içerisinde ikisi esaslı olmak üzere toplam sekiz değişikliğe konu olan “Yetkilendirme Yönetmeliği” ile serbestlikten “disipline”, rekabetten tekeli koruyan bir sisteme geçiş olmuştur.

Yaratıcılık ve inovasyona dayalı en önemli sektörlerden birisi olan elektronik haberleşme sektöründe, bu düzenlemeler sonrası Türkiye’ye özgü, yerel aktörlerin çıkması neredeyse imkansız hale gelmiştir. Sermayesi değil ama fikri olan kişiler/gençler sektörde faaliyette bulunmak istediklerinde “disiplin” ve parasal güç temelli sert/geçirimsiz kurallara toslayacak ve vazgeçeceklerdir. Bu kadar “disiplin” temelli düzenlemelerin olduğu bir alanda tüketicilikten üreticiliğe geçmek imkansız hale gelecek, ülke olarak kaybedeceğiz.

Üstelik, sektörün bütününü ilgilendiren bu konuda yapılan düzenlemenin sektörün paydaşları ile görüşülmeksizin yaşama geçirilmesi de dikkat çekicidir. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu ve Kamu Denetçiliği tarafından “iyi yönetim” ilkeleri çerçevesinde başarısız bulunan BTK’nın katılımcılık ve şeffaflığı gözardı eden bu düzenleme ve uygulamaları ile sektörde ülke yararına gelişme olmasını beklemek giderek güçleşmektedir.

5809 sayılı Kanun ile temelinde serbestliğe dayalı bir sistem getirilmişken, alt düzey norm/düzenlemeler ile (Yönetmelik değişiklikleri ile) Kanun’da yer almayan ağırlaştırılmış koşullar getirilmesi yasal idare ilkesine aykırı bir şekilde girişim özgürlüğünün engellenmesi anlamına gelecektir.

Avukat Candoğan’ın söylediklerine biz de, sektörde konuşulanlarla eklemeler yapalım. Bu açıklama bakın nasıl bir hava yarattı? Neler konuşuluyor?

Avrupa Birliği’ne Uyum Hedefi Sona Ermiş Gözüküyor

Telekom sektöründeki serbestleşme 2000 yılında Sabit telefon hizmetleri firmalarına verilen ve A-B-C diye sınıflandırılan lisanslarla başlamıştı. Bu lisansların bedeli 90-180-400 biner TL’lerdi ve 250.000 TL’lik de teminat isteniyordu.

Ancak Avrupa Birliğindeki “Telekom Pazarlarına Girişi Kolaylaştırma” uyumu ve o dönemlerde açılan “Telekom ve Medya” faslı çerçevesinde yetkilendirme 2008’de çıkarılan 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu çerçevesinde değiştirildi. Bildirim usulü geldi. Lisans bedelleri ise 1.000 TL civarında tespit edildi [5].

Bu kapsamda da pek çok firma lisans aldı. Neden lisans aldıklarını aşağıda detaylı anlatacağız ama önce şunu kaydedelim; yönetmelik değişikliğindeki değişiklik, “Telekom pazarlarına girişi zorlaştırıyor”. Yani Telekom alanında Avrupa Birliği uyum kapsamında bir geri dönüş, bir kopma ve hatta bir eksen kayması mevcut gözüküyor. Ne düşünülerek yapıldı bilemiyoruz.

Oyunun Ortasında Kurallar Değişiyor

Bu değişikliklerin en vahimi, halen mevcut olan kuralları oyunun ortasında değiştirmek anlamına gelmesi. Yani BTK başta bir şeyler demiş ve firmalar bu söylediklerine bakarak işe girmişler ama şimdi BTK sadece yeni gelenler için değil, halen bu lisanslara sahip olan firmalara da yeni kuralları dikte ediyor.

Yukarıda bahsettiğimiz üzere; bir eksen kayması gözüküyor. Bunlar demokratik bir pazar ortamından ziyade, polit büro cinsi uygulamalar şeklinde yorumlanıyor. BTK açıklamasında örneğin “hiç elemanları yok” ya da “sıfır gelir beyan etmişler” gibi ifadeler var ama bunun nedenlerini aşağıda neden lisans alıyorlar bölümünde inceleyelim.

Neden Lisans Almışlardı?

BTK açıklamasında lisans alan 650 kadar firmadan büyük çoğunluğunun “sıfır gelir beyan ettikleri” ya da “aboneleri olmadığı” gibi yorumlar var. Bu aslında BTK’nın kendi işini iyi yapamadığı bazı noktalara da işaret ediyor. Telekom alanında lisans alma nedenleri şöyle sıralanıyor;

Veri Merkezleri kendi başlarına bir iş kolu olduğu halde, BTK tarafından tanım yapılmadığı için mecburen ISS lisansı alıyorlardı. Bunların sayısı bir hayli fazlaydı.

Bir kısım firmalar büyük haberleşme şebekelerinde şubeleri / fabrikaları arasında yapılan işlemlerde başlarına iş çıkmasın diye lisans alıyor.

Bir kısım firmalar mevcut bilişim teknolojileri altyapılarında kullanacakları çoklu internet hatlarını ucuza mal etmek istiyor. Türk Telekom’un işletme imtiyazı aldığı Türkiye’nin telekom şebekesinde “toptan” fiyatlar almak için ISS lisansı alıyor. Bunların aboneleri yok ve para kazanmıyorlar ama tasarruf ediyorlar. Örneğin bankalar ya da çoklu şubesi olan şirketler.

Bir kısmı eskiden gelme alışkanlıkla, devlet bir şeyi kolay veriyor aman alalım bir kenarda dursun, kaçırmayalım modunda lisans almışlar.

Dolayısıyla veri merkezleri ya da bankalar ya da benzer kurumların abone almamaları ya da para kazanmamaları konusunda bir açıklama mevcut.

Diğer yandan, BTK’nın lisans verdiği halde, ondan sonraki bağlantıları tamamlayamadığı yani işini eksik yaptığı için bir türlü çalışmalara başlayamamış sektörler de var;

MVNO yani sanal mobil operatörlük; Bugün ülkemizde Fenercell ya da KartalCell gibi MVNO’ymuş gibi davranan yapılar olsa da, hala bir MVNO yapısı mevcut değil. Bunun bir nedeni operatörlerin konuya sıcak bakmayışı ve BTK’nın düzenlemeleri, diğeri ise çifte vergilendirme olmasıdır.

Evrensel Hizmet Fonu (EHF) konusu : Serbestleşmiş telekom sektörlerinde, “kar”lılık göstermeyen bölgelere hizmet götürülmesi için yaratılan bir fondur. Bu fon haberleşme şirketinin toplam cirosu üzerinden alınır. Ama aynı şirket haberleşme dışında iş yapıyorsa (mesela web sayfası tasarımı ya da e-ticaret üzerinden pizza satışı), o zaman bu rakamın EHF hesaplanırken dışarıda bırakılması gerekir. Bu yıllardır düzenlenmedi. Firmalar mahkemeye başvurarak iptal ettirmeye çalışıyorlar[2].

Dolayısıyla BTK’nın bu noktada da yaptığı işin eksik yanları var. Bunun sonucunda da firmalar işleri gereği ISS lisansı alıyor ama orada gelir oluşturmuyor çünkü aksi takdirde EHF ödemek zorunda kalıyorlar. BTK’nın eksik tanımları yapması bunu düzeltir. O zaman firmaların lisanslarını ellerinden almak da gerekmez.

Bu arada bu EHF ülkemizin hangi bölgelerinde haberleşmeye yarıyor derseniz, burada paralar birikiyor ve başka yerlere kullanılıyor. Bu da ayrı bir konu.

Dikey Pazarlar KOBİ’lere İş Yapıyor ve Onları Koruyor

Değiştirilen maddelerden birisinde “Sermaye” koşulu var. Dışarıdan bakılınca sanki BTK anlamlı nedenler ileri sürüyor ama tam doğru değil. Bu sermaye koşulu da zorlayıcı. Yani yatırım yaptıktan sonra, bankaya ödenmiş sermaye olarak yapılacak ödeme 1 milyonun tamamı olacak. Dörtte ya da 5’de birisi değil. Sektördekiler bunu “umarız bir yanlış anlaşılmadır” şeklinde değerlendiriyorlar.

Ülkemizdeki telekom sektörü stratejisi zayıf. Yani hangi alanların öne alınacağı ya da geride bırakılacağı, hangi alanların kime hizmet edeceği gibi konuları analiz eden, inceleyen olmadan bu kararlar alınıyor. Çoğunlukla da “siyasi” temelli olarak. Mesela dünyanın kablo interneti orta gelir düzeyi ya da KOBİ’lere yönelik planladıkları görülürken, ülkemiz uzun zamandır kablo şebekesini, Türk Telekom lehine olmak üzere ihmal ediyor.

Bunun sonucunu ise ADSL’in 6 milyon kusurda takılı kalması ve internet aboneliğinin bir türlü artmayışı olarak görüyoruz.

Aynı şekilde şimdi yapılan hata; küçük telekom firmalarını silerek, bu sektörlerde yer alan dikey uzmanlıkları yok etmek anlamına geliyor. BTK bu sektörlerdeki dikey ihtisaslaştırma gerektiğinin farkında değil gibi gözüküyor. Sektörün bir uzmanı bunu şöyle ifade etti :

“BTK bütün işin evlere DSL satmak olduğunu zannediyor ve küçük şirketlerin fonksiyonunu anlayamıyor. Dünyanın her yerinde dikey pazaralara bakın, başta KOBİ’ler olmak üzere sektörü rahatlatan çözümleri bunlar geliştirir.

Dolayısıyla küçük firmaları kapatmak belki BTK’nın işini kolaylaştırır ama bunun etki analizinin yapılması gerekir. Acaba bunu yaparken sadece telekom sektöründe bir şey mi yapılıyor? Yoksa genel olarak ekonomiyi etkileyecek bir eylem midir bu?

Sermaye şartı üstelik 6 ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirilmesi bekleniyor. Sizce biranda kaç firma 1 milyon TL ya da kurumun daha sonra koyacağı başka düzeylere çıkabilecek? Bu madde sanki sektörü serbestlikten geri çıkarmak için yapılmış gibi duruyor.

Adresi Olmayan Kuruluş

ISS lisansı alan firmalardan beklenen bir özellik de ISO 27000 yani Bilgi Güvenliği sertifakası almak. Eğer bu firmalar ISS lisansı almışsa, bu sertifayı alamamışsa, onların iptali gayet normal. Ama adres konusunda bugüne kadar takip olmayıp, birden bire 134 firmadan bir kısmının aslında adresinde olmadığı ortaya çıkmışsa, burada da bir işini eksik yapma olayı göze çarpmıyor mu?

ISS’lere Kayyum Atamanın Yolu mu Açılıyor

Tabi bir de 10cu madde var. Yani terör, savaş hali gibi durumları anlatan bir madde. Bu maddeye baktığımızda da, şöyle bir içerik görülüyor;

MADDE 10 – Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesinin başlığı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Hizmet sunumunun engellenmesi ve işletmenin askıya alınması”
“(2) Kurum; savaş, genel seferberlik ve benzeri durumlarda, kamu güvenliği ve ulusal savunma için gerekli görüldüğü takdirde, sınırlı veya sınırsız bir süreyle işletmecinin işletme faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını askıya alabilir ve doğrudan doğruya şebekeyi işletebilir. Bu durumda geçecek süre, yetkilendirme süresinin sonuna eklenir.”

Bu madde son gelişmeler (yani çeşitli kurumlara atanan kayyumlar) nedeniyle sektörde, “ISS’lere kayyum atama dönemi mi geldi?” sorusuna yol açtı. Yorumu turk-internet.com okuyucularına bırakıyoruz.

Büyük Resim

Herşeyden önemlisi büyük resim. Yani telekom, bilişim sektörü sadece kendisine hizmet etmiyor. Bu alanda uygulayacağınız strateji tüm sektörleri ilgilendirir çünkü hepsinin temelinde haberleşme var. Bu alandaki yanlış kararların bedelini tüm ekonomi çeker. Şu anda bile serbestleşmemiş olan sektörü daha da sıkmak ve küçültmek ise, Türkiye’nin Telekom tarihinde nasıl kaydedilir bilmem?

Ama sektör şunu söylüyor; 1980’li yılllar Telekomun atılım yaptığı yani yükseliş yıllarıydı. 1990’lar Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’lerle birlikte Telekom alanına siyasetin bulaştığı ve Telekomun duraklama yılları oldu. 2000 sonrası ise hızla aşağıya doğru gidiyor. Bunu iyi analiz etmek lazım. Şirketlerin karlılıklarını, rakipleri olan şirketleri küçülterek, ne o şirketlere, ne de tüketiciye hizmet edilmiş olmayacak. Ne de ekonomiye..