Basın Bülteni
TELKODER: Elektronik haberleşme sektöründe serbestleşme hedefinden vazgeçilmemeli
Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (TELKODER), Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Türk Telekom) tarafından 30 Aralık 2022 tarihinde Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) gönderilen açıklamayı yorumladı.
TELKODER, 2005 yılında gerçekleştirilen özelleştirme sürecinin yeni bir aşamaya geçmesi anlamına gelen bu açıklamanın tam olarak anlamlandırılabilmesi için; özelleştirmenin felsefesi ve nihai amacı nedir?, ülkemiz elektronik haberleşme (telekomünikasyon) sektöründe hedefler nelerdi?, aradan geçen 21 yılda ne oldu?, ne yapıldı?, sonuçlar ne oldu? gibi önemli soruların cevaplandırılmasının gerektiğini belirtiyor.
Türk Telekom’un, KAP’a gönderdiği açıklamada aşağıdaki satırlar yer alıyordu.
“Şirketimizin uzun vadeli stratejik planlamaları doğrultusunda Yönetim Kurulumuz, Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Türk Telekom) ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) arasında 14.11.2005 tarihinde imzalanan ve 28.02.2026 tarihine kadar geçerli olan, telekomünikasyon hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin imtiyaz sözleşmesinin uzatılması için BTK’ya başvuru yapılmasına karar vermiştir.”
TELKODER’in önemle üzerinde durduğu gibi, devlet tarafından özelleştirme süreçlerini yönetmek üzere kurulan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da özelleştirmenin temel felsefesinin “Devletin, asli görevleri olan adalet ve güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalar ile özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı yatırımlarına yönelmesi, ekonominin ise pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesi” olduğunu belirtirken, özelleştirmelerin nihai amacının “Devlet’in ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamak” olduğunu açıkça vurguluyor.
Bilindiği gibi, Türk Telekom özelleştirmesi, Türkiye’de yapılan en önemli özelleştirmelerden birisi olarak değerlendiriliyor. TELKODER de bu yüzden sürecin önemli adımlarının hatırlanması gerektiğini belirtiyor. Bu kapsamda;
a) 2005 yılında, Türk Telekom’daki kamu payının %50’nin altına düşmesiyle (Türk Telekom hisselerinin %55’inin özelleştirme suretiyle Ojer Telekomünikasyon A.Ş.ye satılması) birlikte, özel şirkete dönüşen Türk Telekomünikasyon A.Ş. ile Telekomünikasyon Kurumu (mevcut adı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu/BTK) arasında 14.11.2005 tarihinde “Telekomünikasyon Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesi” imzalanmıştır.
b) 11.2005 tarihinde imzalanan İmtiyaz Sözleşmesi’nin süresi, ilk görev sözleşmesinin yürürlük tarihi olan 28.02.2001 tarihinden itibaren 25 yıl olarak belirlenmiş olduğundan, Türk Telekom’a tanınan imtiyaz 28 Şubat 2026 Cumartesi günü sona erecektir.
c) BTK ile Türk Telekom arasında imzalanan sözleşme hükümleri gereği; sözleşme, sürenin bitiminde kendiliğinden sona erecek ancak Türk Telekom, sözleşme süresinin dolmasından en az bir yıl önce Kurum’a (BTK) başvurup, sözleşmenin yenilenmesini talep edebilecektir.
d) Bu durumda, BTK, talebi mevzuat ve BTK düzenlemeleri çerçevesinde değerlendirip sözleşme süresinin bitiminden 180 gün öncesine kadar yenileme isteğini karara bağlaması söz konusudur.
e) Sözleşme süresinin sona ermesi veya yenileme yapılmaması halinde, Türk Telekom, altyapı/sistemin işleyişini etkileyen tüm teçhizatı, bütün fonksiyonları ile çalışır vaziyette ve bu teçhizatın kurulu bulunduğu, kendi kullanımında olan taşınmazları BTK’ya veya BTK’nın göstereceği kuruluşa BEDELSİZ olarak devredecektir.
Tüm bu detayların ışığında TELKODER, Türk Telekom tarafından 30 Aralık 2022 tarihinde KAP’a yapılan açıklamanın, yenileme sürecinin başlatılması anlamına geldiğini, buna karşın, yenileme isteğinin kabulünün otomatik bir süreç olmayıp, sektördeki gelişmeler, ortaya çıkan durum, mevzuat ve BTK düzenlemeleri üzerinden yapılacak bir değerlendirme sonucunda, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile Anayasal esaslar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerektiğini belirtirken, özelleştirme sürecinin başlangıcında olduğu gibi, imtiyazın devamına dair isteğin Rekabet Kurumu’ndan yasal bir görüş alınarak karara bağlanmasının bir zorunluluk olduğunu da hatırlatıyor. Ayrıca, Türk Telekom tarafından yapılan Sözleşme/imtiyazın yenilenmesi isteğinin değerlendirilmesi sırasında, çok büyük önem taşıyan sektörel gelişmelerin varlığının da mutlaka dikkate alınması gerektiğini belirtiyor.
5809 Sayılı Kanun Neyi Amaçlıyordu?
2005 yılında imzalanan “İmtiyaz Sözleşmesi” sonrasında, elektronik haberleşme sektöründe serbestleşme ve rekabeti önceleyen yeni bir yasal çerçeve oluşturulmuş, 2008 yılında TBMM tarafından kabul edilen 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu, yeni yasal çerçeveyi bugünkü haliyle ortaya koymuştu.
TELKODER Başkanı Halil Nadir Teberci, “5809 Sayılı Kanunun özü, genel gerekçede de belirtildiği gibi; Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve sonrasında elektronik haberleşme alanında rekabetin sağlanması, piyasadaki oyuncu/aktör sayısının yeni işletmecilerin katılımı ile artırılması, bakanlığın politika belirleyici, BTK’nın ise düzenleyici ve denetleyici olarak faaliyette bulunmasıdır. Bu temel amaç, hedef ve felsefeye rağmen, aradan geçen sürede beklenen gelişmeler tam olarak sağlanamamıştır. Serbestleşmenin başlamasının üzerinde geçen 21 yıl sonrasında ne durumda olduğumuza bakınca, pazara yeni giren işletmecilerin sektörden alabildikleri payın sadece yüzde 10 olduğunu, yeni işletmeci katılımının başlangıçta artmakla birlikte sonrasında bu ivmenin tersine döndüğünü görüyoruz. Yine de tüm olumsuzluklara rağmen bu süreçte hizmet çeşitliliğinin, kalitenin ve hizmet sağlayıcıların artmış olması, daha uygun bedellerle hizmetlerin satın alınabilmesi imkanının doğmuş olması, serbestleşmenin ve rekabetin tüketiciler için ne kadar faydalı olduğunu ortaya koymuştur. Türk Telekom tarafından imtiyazın yenilenmesi sürecinde tüm toplum, şeffaf bir temelde konuyu değerlendirmeli, 5809 sayılı Kanun ile ortaya konulan amaç ve hedeflerden bu kadar uzağa düşmemizin nedenleri tartışılmalı, yeniden serbestleşmeye dönülebilmesi için gerekli tüm adımlar kararlılıkla atılmalı, alternatif işletmecilerin sektörde faaliyetlerini engelleyen mevzuat ve uygulamalar ortadan kaldırılmalı, altyapının geliştirilmesi ülke önceliği olmalı ve tüm bunların sonuçları üzerinden imtiyaz ile ilgili karar verilmelidir.” yorumunda bulundu.
TELKODER: “Özelleştirilmeden hedeflenenlerin tersi bir durum söz konusu”
TELKODER, mevcut yönetim ve üye yapısına bakılınca Türk Telekom’un başarısız özelleştirme deneyiminden sonra bugün itibarıyla yine bir devlet şirketine dönüştüğünü hatırlatıyor. Hisselerinin %86,68’i Varlık Fonu ve Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ait olan Türk Telekom’un yönetiminin de 5809 sayılı kanun ile sektörde politika belirleyici, düzenleyici, denetleyici olması öngörülen devlete bırakıldığının açıkça görüşebileceği belirtiliyor.
TELKODER, benzer bir durumun sektörün belirleyici büyüklükte olan diğer işletmecisi Turkcell için de geçerli olduğunu, özel şirket olarak kurulmasına rağmen, yabancı ve yerli ortaklar arasında yıllarca süren anlaşmazlıklar sonucunda, devletin Ziraat Bankası aracılığıyla yaptığı müdahaleyle Turkcell’in hisse ve yönetiminde ağırlığın devlete geçtiğini vurguluyor.
5809 sayılı Kanun ile başlayan serbestleşme ve rekabet döneminin bugün geldiği noktada, sektörün en büyük iki işletmecisinin ortaklık yapısı ile karar mekanizmalarında Türkiye Varlık Fonu’nun çoğunluğa sahip olduğunu belirten TELKODER, sermayesinin tamamı kamuya ait olan Türksat ile birlikte düşünüldüğünde, kanun ile varılmak istenen hedefin çok tersi bir durumun ortaya çıktığını, ülkemiz elektronik haberleşme sektörünün, bir kez daha devlet ağırlıklı hale geldiğini önemle vurgulamak gerektiğini, bu fiili durumun, sektöre yeni işletmecilerin katılımını zorlaştırdığı gibi var olan alternatif işletmecilerin de ayakta kalabilmelerine imkan vermediğini, sektörde verimlilik, inovasyon, yeni yatırım ve altyapının geliştirilmesi gibi hedeflere, bu fiili durum nedeniyle ulaşılması imkansız hale geldiğini belirtiyor.
TELKODER, bu nedenle, Türk Telekom tarafından imtiyazın yenilenmesi sürecinde tüm toplumun, şeffaf bir temelde konuyu değerlendirmesi gerektiğini, 5809 sayılı Kanun ile ortaya konulan amaç ve hedeflerden bu kadar uzağa düşmemizin nedenlerinin tartışılması gerektiğini, yeniden serbestleşmeye dönülebilmesi için gerekli tüm adımları kararlılıkla atılmasının önemini, alternatif işletmecilerin sektörde faaliyetlerini engelleyen, mevzuat ve uygulamalar ortadan kaldırılması gerektiğini, altyapının geliştirilmesi konusunun ülke önceliği olmasını ve tüm bunların sonuçları üzerinden imtiyaz ile ilgili karar verilmesi gerektiğini önemle vurguluyor.