Aynı Verilerle Farklı Öyküler / Faik Öztrak

Mart ayı enflasyon rakamları piyasaların tahmin ettiği gibi geldi. Bu da işlerin yolunda olduğu havasını yarattı. Oysa 12 aylık TÜFE’de son 39 ayın en yüksek artışını yakaladık. Merkez Bankası’nın politikalarıyla fiyatlarını etkileyebildiği malların oluşturduğu H endeksindeki artış ise son 36 ayın en yükseği. Bunlara bakıldığında, piyasaların neden rahatladığını anlamak zor. Anlaşılan yine rahatlama gerekçesi üretme dönemine girdiler.

Merkez’in dediğinin tersi çıktı
Bu arada Merkez Bankası’nın martta TELEKOM fiyat artışlarının enflasyonu artıracağını sık sık tekrarladığı hatırlardadır. Söz konusu değerlendirmeler mart ayında enflasyonun yüksek geleceği beklentisini yaratmıştı.
Ancak tarife düzenlemesinin toplam etkisi tam tersine enflasyonu düşürücü yönde olmuş. Bu acaba Merkez Bankası’nın yanlış hesabından mı, yoksa yine TÜİK’in bu ay EUROSTAT normlarına uygun (!) yeni bir yöntem değişikliği yapmasından mı kaynaklandı? Bununla ilgili açıklama istersek umarım bazı arkadaşlar geçmişte olduğu gibi kurumları yıpratma diye feryat etmezler.

Revizyonla desteklenen büyüme
Bu noktaya gelmişken, geçmişte TÜİK verilerinin kalitesinin sorgulanmasına itiraz eden bazı yazar dostlarımın, son büyüme rakamlarının açıklanmasıyla revizyonlardan şikâyet etmeye başladıklarını görüyoruz.
Gerçekten de daha önce açıklanan ilk dokuz aydaki büyüme verileri revize edilmese, yüzde 6 olarak açıklanan 2006 büyüme hızı yüzde 5.5’e geriliyor. Bu arada ithalat ve ihracat verilerinde yapılan düzeltmeler çok dikkat çekiyor. Açıklanan bu yüksek büyüme hızını ve diğer ekonomik verileri, hükümetin, seçim meydanlarında kullanılacak sağlam bir cephane olarak gördüğü belli.

Bir başka performans hikâyesi
Ancak yine tamamen TÜİK’in son açıklanan verilerini kullanarak bu hükümetin iktidar dönemini farklı değerlendirmek de mümkün.
Türkiye’nin işsizlik sorununu çözebilmesi için uzunca bir süre yüzde 7-7.5 aralığında büyümesi lazım. Oysa büyüme hızı bu eşiğin altına düşüyor.
Son iki yıldır daha düşük büyüme hızlarını daha yüksek dış açıklarla sağlıyoruz. Yani büyüyebilmek için giderek daha fazla el parasına muhtaç hale getirildik. Bu her an işlerin tersine dönme tehlikesini artırıyor.
GSMH kapsamına giren malların ortalama fiyat artışını gösteren deflatördeki artışlar da önemli bir enflasyon göstergesi. Bu tanımda 2005 yılında yüzde 5.4’e kadar gerileyen yıllık ortalama enflasyon, 2006’da yüzde 11.7’ye sıçramış. Bu son üç yılın en yüksek artışı.
Son olarak ekonomi politikalarının başarısının en temel ölçütü olan işsizlik oranı iki yıldır artıyor. Övünülen yirmi çeyrektir kesintisiz ve yüksek büyüme rakamlarına rağmen, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, eksik istihdam ve mevsimlik çalışanlar dahil hesaplanan türetilmiş işsizlik oranı son iki yılda yüzde olarak 1.5 puan artmış, son hükümet döneminin tamamında ise sadece 0.4 puan düşmüş.

Hangi hikâyeye vatandaş inanacak
Bütün bu göstergelere bakarak, Türkiye’nin son dönemde iyi yönetildiğini söylemek zor.
Bakalım seçim meydanlarında hangi hikâye daha iyi anlatılacak? Hangi hikâyede halk kendi yaşadıklarını bulacak?