2004’e Girerken Telkoder’in Görüşleri

TELKODER BAŞKANI
Yusuf ATA ARIAK :
“Hazırlıkların tamam olduğunu biliyoruz. Ama bu kademeli geçiş sözü gerekmiyordu.
Bu sözü fazla uzatmadan fazla kademelendirmeden ilk üç ay içinde bütün
lisansların verilmesi yoluyla kapatılması gerektiğini düşünüyorum.
Bütün lisanslar derken de zaten sayısı dört beş tane olanlisanstan bahsediyoruz.
Şu anda sektörün beklediği, bunları bir an önce vermek lazım.”

TELEKOM DÜNYASI : Yusuf bey, 01 Ocak 2004’te yasal veya anlaşma zeminlerindeki anlamıyla ses tekelinin kalktığı, serbestleşmenin başladığı tarih kabul ediliyor. Gerçekten böyle mi?
ATA ARIAK: Biraz gecikmeli olarak öyle ve zamana yayılacakmış gibi bir durum görüyoruz. Aslında bunlara hiç gerek yoktu. Siz hatırlarsınız, geçmişte Telekomünikasyon Kurumunu bir çok vesile ile geç kaldığı için eleştirdik. Ama şimdi, biliyoruz ki bütün bu çalışmaları bitmiştir. Hazırlıkların tamam olduğunu biliyoruz. Ama bu ” kademeli geçiş ” anlayışı gerekmiyordu. Bu anlayışı fazla uzatmadan, ilk üç ay içinde bütün lisansların verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bütün lisanslar derken de zaten sayısı dört beş olan lisanstan bahsediyoruz. Bunları bir an önce vermek lazım. Çıkacak problemleri oyuncular ortaya çıktıktan sonra, hizmet etmeye başladıktan sonra çözmek lazım. Aşırı ayrıntıcı olmanın gereği yok. Onun için serbestleşmeye maalesef tam bir başlangıç yapılamadı. Doğmuş çocukların nüfus cüzdanı verilmedi. Hızla verilse çok memnun oluruz.

TELEKOM DÜNYASI : Göç yoldamı düzeliyor diyorsunuz?
ATA ARIAK: Çalışmalar bitti, biz mesela TELKODER’de bütün çalışmalara, bütün lisans faaliyetlerine katıldığımız için Telekomünikasyon Kurumu’nda çalışmaların bittiğini biliyoruz.

TELEKOM DÜNYASI : Şöyle mi söylenmesi gerekir. Kamuoyunda bizimde yadırgadığımız, sizinde satır aralarında söylediklerinizden çıkarıyorum. Telekomünikasyon Kurumu’na biraz fazlamı haksızlık edildiğini düşünüyorsunuz? Çalışmalarını yaptı ve bitirdi sizinle aynı gözlemleri paylaşıyoruz.
ATA ARIAK: Evet yaptıkları çalışmaları sevk etmekte bir takım gecikmeler oldu. Biz Bakan beyin Telekomünikasyon Kurumu’nu daha teşvik eden, hızlandıran bir tavır içerisinde olmasını arzu ediyorduk. Lisansları verin bir an önce, bir an önce bitirin. Bana verin, ben bir an önce sonuçlandırayım demesini bekliyorduk. Fakat, o kargaşa olmasın gibi gerekçelerle zamana yayıyor işi. Bence buna gerek yok. Gerçi iki tanesini sonuçlandırdılar, uzak mesafe ve sabit telsiz işini sonuçlandırdılar. Şimdi Telekomünikasyon Kurumu’nun bunlara bağlı lisansları vermesi gerekiyor. Çünkü bütün bu çalışmalar, hizmet üretmeye başlamış firmalar olunca bir anlam taşıyor.

TELEKOM DÜNYASI : Serbestleşme öncesi serbestleşmeye hazırlık aşaması olarak düşünürsek, herhalde 20032ü öyle kabul etmek lazım. Bu süreç içerisinde bir sivil toplum örgütünün başkanı olarak, hem özel sektör aktörlerinin ve sivil toplum örgütlerinin gerçekten serbestleşme anlamında ciddi katkılar sağladığını düşünüyor musunuz?
ATA ARIAK:İlginç bir dönem yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız ortamda eskiden olmayıp şimdi olan unsurlara dikkat edecek olursak Telekomünikasyon Kurumu 4-5 sene önce yoktu, şimdi var. Rekabet Kurumu belki yoktu, o da var. Birde sivil toplum örgütleri yoktu artık onlarda var. Yoksa bakanlık vardı, Türk Telekom’da vardı. En önemli yenilik sivil toplum örgütlerinin varlığıdır çünkü, eğer konuyu zorlayan, konuyu daha serbestleşme için daha rekabet için iten bir güç olmaz ise kamunun doğru yapma şansı yok. Ancak toplumun ortak hareketi ve sürekli baskı yapmasıyla, fikir üretmesiyle doğruyu bulmak mümkün. Sektörümüzde bizim derneğimiz TELKODER var, TİD var, TÜTED var. Bir de başka dernekler var. Fakat bunların içinde zannediyorum TELKODER özel olarak Telekom ve serbestleşme konusunda en fazla işin içinde olan örgüt. Çünkü üyelerinin tamamı serbestleşmeyi isteyen, serbestleşme ile lisans alacak ve çalışacak kuruluşlar. Bu çok önemli. Diğerleri tam böyle değil. Telkoder, Telekomünikasyon Kurumu’nun yaptığı bütün düzenlemelere mutlaka görüş vermiş bir kuruluştur. Yeni yasa taslağını neredeyse baştan yazacak kadar çalışmış bir kuruluştur ve bütün görüşlerini web sayfasında yayınlayan, sürekli rapor üreten bir kuruluştur. Ben önemli bir hizmet yaptığımız kanısındayım.

TELEKOM DÜNYASI: TELKODER gerçekten bizim izlediğimiz konuyla ilgili ciddi çalışmalar yaptı. Bu bizimde gözlemimiz. Sektörel anlamda düşündüğümüzde bizim sürekli eleştirdiğimiz bir konu var. Türk özel sektörü bütün problemlerinin çaresini devletten bekliyor. Dolayısıyla kendi proje ve çözüm noktasında bir çalışma yapmıyor. Eğer bir çalışma varsa bunları neden yüksek sesle konuşmuyor. Sizi izliyoruz, bir çok yazılı ve görsel yayınlarda konuşuyor, anlatıyorsunuz. Özel sektör neden konuşmuyor, konuşuyor, söylüyor da biz mi duymuyor, bilmiyoruz?
ATA ARIAK: Burada çok önemli bir husus var. Ben müteahhitlik geleneği olan bir gruptan geliyorum. Müteahhitlikten işletmeciliğe geçmiş bir gruptan geliyorum. Yabancı firma temsilciliği, malzeme üreticiliği gibi sektörleri de yakından biliyorum. İşletmecilik kadar insanları, firmaları bağımsız hale getiren, özgür düşünmeye yönelten başka bir faaliyet alanı yoktur. TELKODER’in bence temel farkı ve bir şeylerden yakınmak yerine, bir şeyi yapmak için mücadele etmesi bununla ilgili malzeme satan, temsilcilik yapan, müteahhitlik yapan diğer kuruluşlar eninde sonunda sektörün, büyük oyuncularına hizmet sunmak zorunda, mal satmak zorunda. Dolayısıyla onların davranışları daha farklı. Biz bütün o diğer derneklerde temsil edilen firmalardan mal ve hizmet alan bir sektörüz. Bu önemli bir farktır ve dolayısıyla biz zannediyorum ki telekomünikasyon sektörünün özgürleşen ilk grubu oluyoruz. Gerçekten devletten bağımsız düşünme imkanına sahip olan ilk grup oluyoruz. Diğerleri de sonuçta aynı duruma gelecektir.

TELEKOM DÜNYASI : Özelleştirme ile serbestleşmeyi ayrı, ayrı düşünmek lazım. Çünkü bir birinin aynısı olmayan iki kavram. Ancak serbestleşmenin içinde özelleştirmeden de bahsedecek olursak, örneğin Türk Telekom’un özelleşmesi bunun gibi kimi kamu kuruluşlarının özelleşmesini düşündüğümüzde toplumun bilgilendirmeleri gerekliliğine inanıyor musunuz?
ATA ARIAK: Çok inanıyorum. Sonuçta özelleştireceğim dediğimiz kuruluş, hepimizin eşit payla 70 milyonda bir sahip olduğumuz bir kuruluşdur. Hepimizin aynı zeka seviyesinde, hepimizin aynı ticari anlayışta olması söz konusu değil. Herkesin değişik öncelikleri olabilir. İngilizler özelleştirmeye ” devleti satmak ” diyorlardı. Devletin malını satacaksan vatandaşların her birinin bir söz hakkı var. Aslında birşey satmıyoruz. Mülkiyet el değiştiriyor, ama kuruluş hala bizim. Türk Telekom’da Türkiye’de kalmaya, Türkiye’ye hizmet üretmeye devam edecek. Biz sadece çok daha iyi yönetilmesini arzu ediyoruz. Ama toplumun bu konudaki hassasiyetleri doğrudur. İkna edilmesi gerekir. İkna ederken de bizim türümüzdeki örgütlerin bu özelleştirmenin neden gerekli olduğu ve ülkemize, insanlarımıza hangi iyiliği getireceğini iyi anlatmamız gerekir. Örneğin ” bu kuruluş bu kadar paraya satılsın, bu kadardan aşağı olursa iyi değildir ” gibi bir tartışmanın yanlış olduğunu ben defalarca ve her fırsatta söylüyorum. Burada da tekrar edeyim. Çünkü doğru söylemezsek toplumu yanlış yönlendirmiş oluruz ve daha iyileştireceğimiz bir kuruluşu iyileştirmekten uzak hale getirebiliriz. Bir espri yapacak olursak telekomu satış bedeli ” başlık parasıdır “. Başlık parası da alacağız ama biz kızımızı vermiyoruz aslında. Kızımız burada kalacak, kızımız daha mutlu olacak. Daha iyi çalışan bir kuruluş olacak ve Türkiye’ye çok daha iyi hizmetler verecek. Onun için başlık parasını ikinci planda düşüneceğiz. Önce çok daha iyi çalışması için yapıyoruz bu işi. Önce çok daha iyi çalışmasını sağlayacağız. Bunun içinde daha çok sayıda yerli ve yabancı firmanın bu işe talip olmasını sağlamamız gerekir. Talip olanların bu büyüklükte bir kuruluşu iyi yönetebilecek birikime sahip olması gerekir. Bunları yapabilirsek, bu ilgiyi sağlayabilirsek o zaman hem uzun vadeli olarak iyi işlemeyi sağlamış oluruz, hem de alacağımız özelleştirme bedeli, o anda mümkün olanın en yüksek olanı olur.

TELEKOM DÜNYASI : 1 Ocak’ta serbestleşmeye girdiğimizi kabul ediyoruz. Serbestleşme döneminin başladığını varsayıyoruz. Bu pencereden bakacak olursak, özel sektör gerçekten serbestleşmeye hazır mı? Özel girişimci hazır mı? Böyle bir hazırlığı çabası var mı?
ATA ARIAK: Bir kısım özel sektör için aslında bunu söyleyebiliriz. Bu var. Çünkü bu serbestleşme aslında 01/01/2004’te başlamadı. Serbestleşme 2000 yılında çıkan kanun, hatta 1994 yılında çıkan bir takım katma değerli hizmetlerin artık Türk Telekom dışındaki firmalar tarafından da yapılabileceğini söyleyen kanun çıktıktan sonra başladı. İlaveten cep telefonu işi zaten serbestleşmenin önemli bir unsurudur. Bunlar ülkede yaşandı ve işte uydu haberleşmesi, internet servis sağlayıcısı ve cep telefonunda zaten bir kültür oluştu. Sıfırdan 01/01/2004’te başlayan bir durumdan söz etmiyoruz. Ama serbestleşme tabi ki pek çok insanın kafasında farklı yansımalar yapıyor. Bazıları olaya daha geç uyum sağlayabiliyor. Özelleştirme devletten kopma iken tam tersine sanki devletin bağışlayacağı devletin yapıvereceği gibi bir algılama olabiliyor. Ama bu gidip yüzmeyi öğrenmek gibi bir şeydir. Hazır olmayanlar da bu denizin içine girdikten sonra yüzmeyi mükemmelen öğreneceklerdir. Hepimizin hata yapmaya hakkı vardır. Bu dönem sancısız ve hatasız geçmez. Yeter ki temel hata yapmayalım. Yeter ki telafisi mümkün olmayan işler yapmayalım.
TELEKOM DÜNYASI :Bu duruma şöyle bir başlık koymak mümkün mü? Hem düzenleyici kurul, hem de etkin işletmecilerin oluşturuduğu TELKODER’in bu anlamda sektörü ve konuyu ve ilgili kesimleri bilgilendirme anlamında ortak çalışma yapması sizce faydalı olmaz mı?
ATA ARIAK: Aslında yerinde olur. Bunu geçmişte çok denedik. Aslında dışarıya daha az yansısa dahi beraber çalışmalar yaptık. Bahsettiğim gibi Telekomünikasyon Kurumu’nun yaptığı bütün hazırlıklarda Telkoder olarak bir görüş verdik. Bu görüşlerimizi ilan ettik, ama birlikte daha başka faaliyetler götürülebilir. Bundan herkes fayda sağlar. Çünkü, aynı doğrultuda çalışan kurumlar olmamıza rağmen bazen eksiklikler ve alınganlıklarda olabiliyor. Halbuki gerçekten bugün Türkiye’de Telekomünikasyon sektörünün serbestleşmesi konusunda fikir üreten ve çaba gösteren iki önemli kuruluş var. Birisi Telekomünikasyon Kurumu, diğeri TELKODER. Bunların birbirinden faydalanmaması hiç akıllıca değildir.

TELEKOM DÜNYASI : Telekomünikasyon sektöründe bir takım yabancı yatırımcılar ülkemizde yatırım yapmak istiyor. Örneğin daha önce özeleştirilim olan yerlere devlet tekrar el koyabiliyor. Bu noktada Telekomünikasyon Kurumu’nun pozisyonu ve gelen yatırımcılara nasıl güven verir yönlendirip teşvik edebilir?
ATA ARIAK: Evet bu tür talihsizlikler oluyor. Bunun yanı sıra, hatırlayacaksınız, bizim 2003 yılı boyunca en çok tekrar ettiğimiz hususlardan birisi de mesela bu lisanslandırma süreci ile ilgilidir; Telekomünikasyon Kurumu’nun yayınladığı 2003 takvimine her konuşmamda atıfta bulundum. Sebebi şuydu; bir söz veriyor, bundan Kurum sorumlu. Sözünü tutmasını ve zamanında yerine getirmesini de çok arzu ediyoruz. Çünkü bu hem bize, hem de yabancılara bir mesajdır. Söyleniyor ve yapılıyor. Telekomünikasyon tek başına yapılan bir iş değildir. Bir karşı tarafı vardır. Dolayısıyla biz yabancı firmalarla her gün temas halindeyiz. Uydu haberleşmesi yaparken, internet haberleşmesi yaparken sürekli bir karşı taraf var. Onlar bizi sesimizin tonundan bile anlıyorlar, serbestleşmeye ne kadar inanıp inanmadığımızı. Hiç gizli bir şey değildir. Her gün test ediliyor. Bizim sesimizin tonundan, verdiğimiz sözleri tutup tutmadığımızdan. Dolayısıyla Telekomünikasyon Kurumu’nun bir söz verince mutlaka yerine getirmesini çok arzu ediyoruz. Bu yabancılara da mutlaka yansıyacaktır. Mesela Türk Telekom’un özelleştirilmesi konusunda da hükümetin söylemiş olduğu programı mutlaka uygulaması çok önemlidir. İnşallah bu iş bu sene başarılabilir. Bir defa daha başarısızlığa tahammülümüz yok. Bunların hepsi dışarıdan bakan insanlar için önemli ölçülerdir ve hukukun işlemesi bunların içinde en önemlisi. Yatırımcı hukukun işlediğinden emin olmak zorundadır. Bir yabancı kuruluşun bizim ülkemize gelmek için sıraladığı birkaç tane öncelik var. Bunun bir numarası ” hukuk işliyor mu? “. Burada bir ilginç ölçü vardır. Yabancılar bizim kamu otoritelerimizle hiç çatışmazlar ve onları hiç eleştirmezler. Ancak bu onlara güvendikleri anlamına gelmez. Terk edecekleri ülke aleyhine bile asla konuşmazlar yorumda bulunmazlar ama bırakıp giderler. Biz farklıyız, onlar farklı. Ben hükümetin bu olayın farkında olduğunu düşünüyorum. Sadece Telekom sektörü ile ilgili değil, bütün diğer sektörler de yatırımcının gelmesi için bir numaralı şart hukukun çalışmasıdır. İkinci önemli nokta, düzenleyici kurumun gerçekten var ve bağımsız olarak işler olduğunun hepimiz tarafından ve yabancılar tarafından görülmesi gerekir. Onun için müdahale ediliyor, edilmiyor. Bizim yetkimiz var, yok, tartışmaları çok sakıncalıdır. Telekomünikasyon Kurumu’ndaki dostlarımızın da çok açık olmalarını bekliyoruz. Bu benim yetkimdir, ben bunu kullanacağım diyecek ve kullanacaklardır veya kullanamıyorlarsa kullanamıyorum deyip bırakmalarını çok doğru buluyorum.

TELEKOM DÜNYASI : Serbestleşmenin tüketiciye yansıması nasıl olacaktır, ne gibi yenilikler getirecektir? Buradaki esas mesele tüketici.
ATA ARIAK: Aslında serbestleşmenin kendiside firmalarda serbestleşmenin vatandaşa kaliteli ve ucuz hizmet vermenin araçları. Eğer firmalar varsa birbirleri ile rekabet ediyorsa, alıştığımız hizmetleri daha ucuza, kaliteli olarak sağlayabiliriz. Ayrıca hiç alışmadığımız, tanımadığımız, bilmediğimiz yeni hizmetler çıkacaktır. Yaratıcılığa çok açık bir konudan bahsediyoruz. İnsanların ihtiyaçları her gün değişiyor. Daha bugünden dillerimiz değişmeye başlamıştır. Türk Telekom ” abone ” sözünü bırakıp, ” müşteri ” demeye başlıyor. Bir şikayetiniz olduğu zaman, o şikayeti bir an önce halletmek önemli yeni özelliklerden birisi olacaktır. Her yerde verdiğim bir örnek var; bugün Türk Telekom’dan aldığınız hizmetlerle ilgili bir sorun olsa, aklınıza arıza servisini aramaktan ziyade, tanıdık kim var sorusu gelir. Nedendir bu? Çünkü tanıdık olmazsa o işin çözüleceğine inanmazsınız. Oysa bizim verdiğimiz hizmetlerde, serbest sektörün verdiği hizmetlerde durum tam tersidir. Ben şirketimin Yönetim Kurulu Başkanıyım. Verdiğimiz hizmette sorun varsa kimse beni aramıyor. Kimi arayacağını biliyor. Onun canını yakacağını da biliyor. Ayrılabileceğini de biliyor, alternatifimiz de var. Onun için, müşteri gerçek anlamda veli-nimet haline geliyor. Bu ortamda birincisi budur. Yani müşteri en değerli unsurdur. Sektörün en değerli unsuru artık müşteridir. Onun önemi başlıyor. İkincisi sürekli rekabet olduğu için daha iyi hizmet vermeye, fiyatlarımızı daha iyi tutmaya, maliyetlerimizi daha iyi tutmaya çalışacağız. Açık bir sistem. İki açık sistem birbiriyle temasa geçtiği zaman hep ucuzluk, kalite ve iyilik müşteriye doğru akacaktır. Dünyadaki bütün gelişmeleri de anında kullanma şansı bize verilmiş oluyor. Dolayısıyla bu dönemde inşallah vatandaşlar açısından, müşterilerimiz açısından çok güzel bir dönem başlamış oluyor.

TELEKOM DÜNYASI : Yusuf bey son olarak eklemek istedikleriniz?
ATA ARIAK: Bizim telekomünikasyon sektöründe insanlar birbirini genellikle iyi tanır. Nasıl düşündüğünü, ne düşündüğünü bilir. Öyle bir döneme giriyoruz ki, burada herkesin bilgisinin becerisinin bir değeri var. Aslında zor bir dönem yaşayacağız ve önümüzdeki bir buçuk seneyi, zaman zaman yıkıcı rekabetlerle geçirilecek bir dönem olarak görüyorum. Eğer burada sağ duyuyu hakim kılamazsak, epeyce firmamızın bu işten zarar gördüğünü, bu gün işe başlayan bir çok firmanın bir sene sonra artık yaşayamadığını görebiliriz. Burada özellikle Telekomünikasyon Kurumu’na, çıkan sorunları süratle bir sonuca bağlama konusunda görev düşüyor. Her zaman söylediğim bir şey var ; Telekomünikasyon ışık hızıyla yapılan bir iştir. Gecikmiş kararlara hiç tahammülü yoktur. Sorunları hızlı çözmenin yollarını bulmamız gerekiyor. Bundan sonrası için hepimizin yolu açık olsun.