Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin serbestleştirmenin geciktirilmesi ve telekomünikasyon sektöründe kendisine başka rakiplerin ortaya çıkmasını geciktirme planının önemli bir parçası olarak yürüttüğünü düşündüğümüz, “her konuyu yargıya götürme” uygulaması başarısızlıkla sonuçlanıyor.
Telekomünikasyon sektöründe yer alanların hatırlayacağı gibi, Türk Telekomünikasyon A.Ş. 2004 Ağustos ayında, Serbest Telekomünikasyon İşletmecilerinin Derneği olan TELKODER’in Başkanı Yusuf Ata Arıak ve Şirketi Eser Telekom hakkında çirkin ve asılsız iddialarda bulunarak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştu. Bu suç duyurusu çok kısa süre içerisinde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedilerek söz konusu suçlama hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve ardından anılan takipsizlik kararı kesinleşmişti.
Türk Telekomünikasyon A.Ş. bununla da yetinmemiş ve TELKODER Yönetim Kurulu Üyeleri aleyhine de asılsız iddialarla hapis istemi ile dava açmış ve TELKODER’in kapatılmasını talep etmişti. Bu konuda da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı iddiaları reddederek takipsizlik kararı almıştır.
Türk Telekomünikasyon A.Ş. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu kararına karşı Sincan Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz etmiş, yapılan soruşturma sonrasında Sincan Ağır Ceza Mahkemesi 21 Nisan 2005 tarihinde aldığı karar ile bu itirazı reddederek, Türk Telekomünikasyon A.Ş.’in Kamu Davası açılması istemini kesin olarak reddetmiştir.
Türk Telekomünikasyon A.Ş., TELKODER’in web sitesinde yer alan “Fatura hesaplama” bölümünü gerekçe göstererek yukarıdaki suçlamalarda bulunmuş, bu suçlamalar yargı tarafından kabul görmemiş ama Türk Telekomünikasyon A.Ş. Ağustos 2004 tarihinde “Yüzde seksene varan indirimler” sloganı ile açıkladığı tarife değişikliğinde tüketiciyi yanılttığı gerekçesi ile “Reklam Kurulu” tarafından para cezasına çarptırılmiştır.
Türk Telekomünikasyon A.Ş., TELKODER’in yanı sıra, sektörde yer alan işletmeciler ve bu işletmecilerin bayileri aleyhinde çok sayıda suç duyurusunda bulunarak çeşitli konularda yüzlerce dava açmıştır. Bu davaların ana konusu, Telefon hizmeti vermek için lisans almış işletmecileri, kaçak telefon hizmeti vermekle suçlamak olmuştur. Bu davaların büyük bir bölümü
devam etmekte olup, sonuçlananların tümünde işletmeciler lehine karar alınmıştır. Bugün Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin açtığı bu tür davaların içerisinde, Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin haklı bulunduğu bir tek karar dahi bulunmamaktadır.
Her şey bir yana; Telekomünikasyon Kurumu’nun 10 Ocak 2005 tarihli;
UMTH işletmecilerinin,yurtdışından gelen çağrıları telefon hizmeti sunan ilgili işletmecilerde sonlandırabilecekleri ve telefon hizmeti sunan işletmecilere ait illerarası ve uluslararası telefon trafiğini her türlü teknolojiyi kullanarak taşıyabilecekleri,
UMTH işletmecilerinin, şebekeler arası trafik aktarımına yönelik olarak, ISDN de dahil olmak üzere her türlü teknolojiyi kullanabilecekleri, kullanıcılara ISDN, ATM, F/ R, kiralık hat, DSL veya mümkün olan diğer yollarla erişim hakkına sahip olduğu bu bağlamda TTAŞ ‘nin teknik imkanlar dahilinde bu yöndeki talepleri karşılamakla yükümlü bulunduğu,
UMTH işletmecilerinin bayileri aracılığıyla internet şebekesinden çağrı başlatarak arama ofisi (call shop) türü hizmetler sunabilecekleri,
kararına rağmen açılan davalar ısrarla sürdürülmekte ve hatta pek çok işletmecinin hatları bu kararın varlığına rağmen kapatılmaktadır. Açık düzenlemeye rağmen halen işletmecilerin bayilerinden TAAHHÜTNAME talep
edilebilmektedir.
Hisselerinin tamamı hazineye ait ana operatörün, devletin düzenleyici, denetleyici ve yönlendirici bağımsız otoritesinin kararlarını görmezden gelerek, konu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmayan (olması da beklenmeyen) yargı mercileri aracılığı ile hatların kapatılması istemli tedbir başvuruları yapması serbestleşme konusunda ne denli samimi olunduğunun açık göstergesidir.
Ticari olarak haksızlığa uğradığını düşünen tüm işletmelerin haklarını korumak için yargıya başvurması en doğal haklarıdır. Ancak alınan kararlardan da anlaşılacağı gibi, Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin amacının haklı olduğu konuda yargıya başvurmak değil, yargı yolu ile yeni işletmecileri geciktirmek olduğu anlaşılmaktadır. Üstelik bu amaç için kamunun kaynakları boş yere ziyan edilmektedir.