Değerli okuyucular,
Bu sayıda sizlere aktaracağım konuyu daha önceki sayılarda ele almıştım, ancak bu konuda hala bir gelişme olmadığı için biraz daha üzerinde durmak istiyorum.
Telekomünikasyon alanında serbestleşme ile rekabetin sağlanması için dünyada iki temel yöntem bulunmaktadır. Bunlar “Altyapıya dayalı rekabet” ve “Hizmete dayalı rekabet” tir. Her iki seçeneğinde olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Altyapıya dayalı rekabetin gerçekleştirilebilmesi için, yüksek yatırımları yapacak ve yatırımların uzun geri dönüş süresini göze alacak yatırımcıların bulunması gerekmekte ve yatırımın gerçekleşmesi çok uzun sürebilmektedir. Buna karşılık bu seçeneğin şartları yerine getirildiğinde, o ülkede yerleşik operatörün dışında da altyapı sahipleri ortaya çıktığı için, rekabet şartları çok daha gerçekçi olabilmektedir.
Hizmete dayalı rekabet yöntemi seçildiğinde ise diğer seçeneğin tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır. Nispeten daha küçük yatırım ve risk ile rekabeti daha hızlı sağlamak mümkün olabilmekte, buna karşılık altyapı büyük ölçüde yerleşik operatörün elinde olduğundan, gerçek rekabet koşullarının oluşturulmasında sorunlar yaşanmaktadır
Ülkemizdeki şimdiye kadar yapılan uygulamaları dikkate aldığımızda, Hizmete dayalı rekabet yönteminin seçildiği anlaşılmaktadır. Nitekim Uzak Mesafe Telefon Hizmeti, Uydu Telekomünikasyon Hizmeti gibi bir çok hizmet konusunda lisanslar verilmiş, buna karşılık Kablo, Altyapı kurma gibi alanlarda lisanslama henüz yapılmamıştır. Bu durum ise yukarıda belirtilen sakıncayı ortaya çıkarmış, hizmet lisansı almış olan işletmeciler Türk Telekom’a ait olan altyapı üzerinden hizmet verme konusunda birçok sorun ile karşı karşıya kalmışlardır.
Telekomünikasyon hizmetlerinin rekabete açılmasını 1998 yılından itibaren gerçekleştirmeya başlamış olan AB ülkeleri, altyapının öneminin farkına vararak, Kablo şebekelerinin yerleşik operatörün kontrolünden çıkarılmasını zorunlu kılmışlardır. Kablo şebekeleri üzerinden tv ve radyo yayını, izlediğin kadar öde sistemi, seçmeli ve ödemeli sinema, maç vs. gibi yayınlar, alışveriş, bankacılık vs. gibi interaktif hizmetler, geniş bantlı internete erişim, telefon ve data hizmetleri. gibi servisler verilebilmekte ve sabit telefon şebekesinin en önemli alternatifini oluşturmaktadır. Bu şebeke, telefon ve internet erişimi gibi farklı alanlarda hizmet vermek için lisans almış olan işletmecilerin kullanabileceği, Türk Telekom’dan bağımsız en önemli ve hazır olan alternatif altyapıdır.
Ülkemizde de Rekabet Kurulu’nun 2004 yılında aldığı karara uygun olarak Kablo işletmesi, özelleştirme öncesinde Türk Telekom’un bünyesinden çıkarılarak Türksat A.Ş. ye devredilmiştir.
Bir çok ülkenin aksine Türkiye, mevcut Kablo şebekesinin büyüklüğü ile altyapı rekabetinin çok kısa sürede sağlanabilmesi açısından çok şanslı bir konumdadır. Mevcut Kablo şebekesi iki buçuk milyon adrese ulaşmakta ve ülkenin ekonomik gelirinin yüzde sekseninin üretildiği bölgeleri kapsamaktadır. Bu büyük potansiyelin harekete geçirilmesi ve telekomünikasyon alanında gerçek rekabetin sağlanabilmesi için Kablo işletme lisanslarının verilmesi yeterli olacaktır. Bunun için gerekli olan mevzuat tamamlanmış durumdadır ve Telekomünikasyon Kurumu’nun lisans vermesi beklenmektedir.
Kablo konusundaki bir diğer önemli hususu belirtmekte yarar bulunmaktadır. Çok büyük bölümü “Gelir Paylaşımı” yöntemi ile kurulan Kablo şebekesinin işletilmesi büyük oranda gelir paylaşımcı firmalar tarafından yapılmaktadır. Bu firmaların hisselerinin büyük bölümü ise TMSF’ye aittir. Kablo lisanslarının verilmesinden sonra TMSF ve hazine hisselerinin satılmasıyla milyar dolar seviyelerinde önemli bir gelir Hazine’ye kazandırılabilecektir.
Yeni işletmecilerin alternatif altyapı kurmasına ve işletmesine imkan sağlayacak “Altyapı İşletmeciliği” lisanslarının verilmesi de yukarıda sözü edilen Kablo yetkilendirmesi ile aynı durumdadır, tüm mevzuat tamamlanmış, işletmeciler lisans başvurularını yapmış ancak lisanslar henüz verilmemiştir.
Altyapı işletmeciliği lisansının verilmesi ile birlikte yaygın altyapıların kurulması şüphesiz uzun süre alacaktır, ancak nisbeten küçük ölçekli veya acil ihtiyaç bulunan bölgelerdeki ihtiyaçlar Türk Telekom’dan bağımsız olarak kısa sürede karşılanabilecektir. Ayrıca mevcut durumda Türk Telekom’un tekelinde olan fiber kablolar üzerinden yurt dışı erişim de bu lisans kapsamında işletmeciler tarafından çok kısa süre içerisinde Türk Telekom’dan bağımsız olarak sağlanabilecektir.
Ancak, yeni altyapıların kurulabilmesi ve yukarıda sayılan hizmetlerin verilebilmesi için Telekomünikasyon Kurumu’nun 2006 iş planında Şubat ayı sonu olarak gösterilen “Geçiş Hakkı” düzenlemesinin zamanında yapılması gerektiğine dikkatinizi çekerim. Geçiş hakkı, altyapı kurmak isteyen işletmecilerin kablolarını kamu veya özel arazilerin altından veya üstünden geçirebilmelerine imkan veren bir düzenleme. Ayrıca bu düzenleme içerisinde kablo geçirme bedellerinin yer alması ve geçit hakkına sahip Teiaş, TCDD, Botaş vs. gibi güzergah sahibi kuruluşlar ile işletmecilerin ilişkilerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Türk Telekom’a ait altyapının işletmeciler tarafından kiralanarak kullanılmasına imkan verecek “Yerel Ağın Paylaşıma Açılması” Tebliği, 2005 yılının Temmuz ayında yayınlanmış olmasına rağmen, bu imkan henüz sağlanamamıştır.
Çok uzun süredir gündemde olan ancak bir türlü gerçekleşmeyen bu işlemlerin bir an önce tamamlanması ile ülkemizde gerçek rekabetin oluşturulmasında önemli bir adım atılmış olacaktır.