Arıak : Serbetleşme Konusunda Ulaştırma Bakanlığı Daima İşin İçinde Oldu

Telkoder Başkanı Yusuf Ata Arıak : “..siyaset ve özellikle Ulaştırma Bakanlığı , serbestleşme konusunda daima işin içinde oldu ve etkili oldu. Bağımsız İdari Kurul’u (BTK), ”tam bağımsız idari kurum” haline getirmek pek mümkün olmadı. Kurul 2002 yılında internet servis sağlayıcılığı ruhsatları verdi, uydu haberleşme ruhsatları verdi. Ama işin daha büyük ve dünyanın ilk rekabete açılan kısmı olan uzak mesafe sabit telefon hizmetleri ile ilgili lisanslar 2004 yılı ortasında verilebildi. ”

Türk Telekom pazarında, mobil telefon operatörlüğünün başladığı 1994 ile birlikte serbestleşme yönünde hareketlenme başladı diyebiliriz. Bu yıl 15.yılı olan bu dönemin içinde 2000 yılında kurulan BTK tarafından 250 civarı firmaya lisans verilmiş gözüküyor. Ancak alternatif Telekom operatörleri olarak adlandırılan firmalar, sektörün serbestleşmesini yeterli görümüyorlar. Bu firmaların temsilcisi durumundaki Telkoder’in Başkanı Yusuf Ata Arıak’dan durumu bize özetlemesini istedik :

turk.internet.com: Türkiye’de son birkaç yıldır gelişen alternatif bir Telekom sektörü var. Alternatif Telekomcular ya da serbest Telekom işletmecileri olarak adlandırılıyoruz. Bu sektör ISP’lerin (internet servis sağlayıcılarının), 1997’den itibaren sektöre girişiyle başlamış gibi gözüküyor. 2004’ten itibaren de uzun mesafe telefon hizmetleri UMTH şeklinde sürdü. Bize bu firmaların nasıl oluştuğunu, bugüne kadar nasıl geldiğini ta ki şehir içi rekabetin açıldığı 9 Mayıs tarihine kadar özetleyebilir misiniz?

Yusuf Ata Arıak: Bütün dünyada, ancak devlet müdahalesiyle rekabete açılabilen, aksi halde doğal olarak kendi içinde rekabet oluşmayan sektörler var. Bunlardan birisi de telekomünikasyon sektörüdür. Bildiğiniz gibi 1980’lerden itibaren önce Amerika, arkasından İngiltere ve sonra Avrupa’nın geri kalan ülkeleri Telekomünikasyon sektörünü tekel yapısından çıkarmak ve rekabeti artırmak için serbestleşme dediğimiz işleme başladılar.

Türkiye’de bu konular 1990’larda konuşulmaya başlandı. 1990’ların ortalarına doğru bir serbestleşme olmadı ama Türk Telekom’un geleneksel olarak verdiği bazı hizmetler, gelir paylaşımı denilen usulle başka firmalar tarafından verilmeye başlandı. Mesela uydu haberleşmesi gibi.

Daha sonra 1994 yılında yine gelir paylaşımı usulüyle cep telefonu işi, Türk Telekom patronajı altında başlatıldı. Bu iş,Türk Telekom’un yaptığı bir ihaleyle en çok gelir payını veren firmalara işi vermesi biçiminde olmuştur. Tüm yatırımları ve işletmeyi kendileri yapan bu firmalar,kazançlarının yüzde 70 mertebesindeki bölümünü Türk Telekom’ a “gelir payı” adı altında vermişlerdir. Tabii daha sonra lisanslarını almışlardır ve artık Türk Telekom hakkı kalkmıştır.

Aynı şekilde Türkiye’de biraz önce bahsettiğim gibi uydu yer istasyonu işletmeciliğinde de bu gelir paylaşımı yöntemi kullanılmıştır, uygulanmıştır, büyük sektörlerden birisi olan kablo sektöründe de uygulanmıştır. Maalesef kablo sektörü, lisanslarını da aldıkları halde , gelir paylaşımından bağımsız bir şekilde kablo altyapısını işletir duruma geçememişlerdir.Engellenmişlerdir.

Daha sonra önce internet servis sağlayıcılar çıkmaya başladı. Yine gelir paylaşımı usulüyle çalışmaya başladılar. Türk Telekom’a gittiler, “biz internet işi yapmak istiyoruz” dediler ve İnternet servis sağlayıcı firmalar ortaya çıktı. Epeyce renkli, hareketli günler yaşandı fakat bu firmaların hiçbiri yaşama şansını bulamadı.

Neden öyle oldu? Çünkü bu firmaların tamamı hem altyapı hizmetini Türk Telekom’dan satın alıyorlardı, hem de Türk Telekom’un sunduğu hizmetlerin aynısını sunuyorlardı ve Türk Telekom’un gönülsüz davranışlarıyla, ”nereden çıktı bunlar” diyen rekabetiyle karşı karşıya geliyorlardı.

Dolayısıyla Türk Telekom her halükarda hâkimdi ve gelişmesini istemediği unsurların gelişmesini durdurmak istiyordu ,nitekim öyle oldu. Dolayısıyla Türkiye’de birinci ders böylece alındı. “Bir temel altyapı eğer tek bir firmanın elindeyse, o firma aynı zamanda kendisinin rakibi olan işletmecilere altyapı hizmet satıyorsa ve onların ürettiği hizmetleri kendisi de satıyorsa, bu yeni sektörü yaşatmak kolay bir iş değil.”

Nitekim 2000 yılında ,hem altyapı işletmeciliğini, hem de devlet adına regülâtörlük görevini yapan Türk Telekom bunları yapmasın, batıdaki gibi olsun bu işler” diye düşünüldüğü için bağımsız idari kurul hüviyetinde, Telekomünikasyon Kurulu kuruldu. Artık Türk Telekom, sadece bir işletmeci haline geldi.

2000 yılından sonra tabii acemilik yılları yaşandı. Hem sektör hem kurumun kendisi yeterince “Serbestleşme nedir? Nasıl yapılacaktır?” gibi konularda yeterli bilgiye sahip değildi. Kurul, kendi kurumlaşmasını sağlamaya çalıştı.

Fakat siyaset(hükümet), özellikle Ulaştırma Bakanlığı daima işin içinde oldu ve etkili oldu. Bağımsız İdari Kurul’u, gerçekten bir bağımsız idari kurum haline getirmek pek mümkün olmadı. Kurul 2002 yılında internet servis sağlayıcıları ruhsatları verdi, uydu haberleşme ruhsatları verdi. Ama işin daha büyük ve dünyada ilk rekabete açılan hizmet uzak mesafe telefon hizmeti ile ilgili lisanslar, 2004 yılı ortasında verilebildi.

Telkoder Başkanı Yusuf Ata Arıak : “Hani zaman zaman bu firmalara haksızlık ederek, “canım yatırım yapsalar ya” denir ya, bu firmalar para kazanılmayacağı açık olan bir ortama para yatırmayacak kadar akıllı firmalardır. Onun için yeteri kadar yatırmışlardır, fazlasını yatırmak için uygun zamanı beklemektedirler. Yoksa yatırım yapmak istemedikleri için böyle davranmıyorlar.”

turk.internet.com: 3 Tip lisans verildi değil mi? Küçük firmalar C, orta firmalar B, büyük firmalar A gibi.

Yusuf Ata Arıak: Evet öyle anlaşılan bir şekil içinde lisanslar dağıtıldı. Fena da ruhsat paraları alınmadı, yüksek paralar alındı. Mesela A tipi ruhsat bedeli o zaman 500 bin TL’nin üstünde bir paraydı. Devlete hiçbir yükü olmayan,işletmeci sasında sınır olmayan böyle bir konuda bu rakam, yüksek bir fiyatı ifade ediyor.

Nitekim bugün yeni çıkan kanunla artık bu ücretler alınmaz hale geldi. Geçen zaman içinde anlayışlar değişti. 45 civarında firma 2004 yılından itibaren uzak mesafe telefon hizmeti vermek üzere lisans aldı. Bunların bir kısmı işe başlamadı. Bir kısmı başlayıp, sonradan vazgeçti. Zaman içinde sayı azaldı. Bugün 10 sayısını ancak zorlamayla söyleyebiliyoruz. Üstelik hepsi de aynı oranda etkili değil bu firmaların.

Aktif lisanslı firma sayısının azalması beklenen bir şey ama bizdeki azalmanın sebebi biraz farklı oldu, sektörün önü yeterince açık olmadığı için, firmalar bütün gayretlerine rağmen para kazanabilir hale gelemediler. Pazar paylarını çok büyütemediler. Bugün hala, toplam sabit telefon hizmeti içinde yeni işletmeciler için yüzde 4- 5 mertebesini ancak konuşabiliyoruz.

Yani, toplam sabit telefon hizmetleri içinde alternatif işletmeci payı oran olarak çok düşüktür. Hem de bunun içinde kazanç yoktur. Dolayısıyla sektör kendini büyütemiyor.

Hani zaman zaman bu firmalara haksızlık ederek, “canım daha çok yatırım yapsınlar” denir ya, bu firmalar para kazanılmayacağı açık olan bir ortamda para yatırmayacak kadar akıllı firmalardır. Onun için, yeteri kadar yatırmışlardır, fazlasını yatırmak için uygun zamanı beklemektedirler. Yoksa yatırım yapmak istemedikleri için böyle davranmıyorlar. Kaldıki eğer yatırım ortamı iyileşmiş olsa,yerlisi olmasa da yabancısı gelir yatırım yapardı;onlar da gelemiyor.

Sonra geçen yıl sonunda çıkan, Elektronik Haberleşme Kanunu’nun bir sonucu olarak, 9 Mayıs tarihi itibari ile artık şehir içi telefon görüşmeleri kapısı, yeni işletmecilere ”aralandı”.Şehiriçi görüşmeler,aşağı yukarı toplam sabit görüşmelerin yüzde 40’ını ifade ediyor. Bu da rekabet için iyi bir kapı aralaması oldu. Aralanan kapını gerçekten açık hale getirilmesi bekleniyor.

Yusuf Ata Arıak: Toplam Telekom Cirosu, işletmecilik olarak sabiti, mobili bir araya alacak olursak, muhtemelen bir 19 milyar dolar dememiz lazım. Bu çok büyük bir sektör. Yani, Türkiye için de dünya için de bu rakamlar önemli rakamlar.

turk.internet.com: Telekom sektöründe hangi alanlar büyüdü?

Yusuf Ata Arıak: Burada biraz önce bahsettiğim gibi bazı sektör bölümlerinin yeterince önü açılmamış olduğu için, buralarda büyüme fazla olamadı. Mesela uyduya dayalı hizmetlerde çok olamadı. Çünkü biliyorsunuz hem uydu ruhsatı verildi firmalara, hem de arkasından kısmi devletleştirme yapıldı. Kamu kuruluşları uydu hizmetlerinin en büyük müşterisidir, bütün dünyada ve bizde , böyledir bu durum. Uydu hizmetini kullanmak isteyen devlet kuruluşu, bunu bugün Türksat’tan kullanmak zorunda. Türksat bir devlet kuruluşu. Yani, sektörde rekabetsiz iş yapma durumu ortaya çıktı ve özel firmaların, ruhsat almış firmaların, ellerindeki pazarın yüzde 70 kadarı devletleştirilmiş oldu.

Yusuf Ata Arıak: “Kablo firmaları 1997’den itibaren yatırım yaptılar, şebeke kurdular, işletme kurdular. 10 yıla yakın gelir paylaşımı anlaşması çerçevesinde çalıştılar ve artık bu kablo sektörüne lisans verilebilir durumuna gelince de lisanslarını aldılar. Artık gelir paylaşımı dışında serbetçe kendi kurdukları şebeke üzerinden çalışmayı sürdürmeleri gerekiyordu.”

turk.internet.com: Ruhsat almış özel firmalar hangi uyduları kullanıyor? Onlar da Türksat’ı kullanıyor mu?

Yusuf Ata Arıak: Bu ruhsatlar bütün uyduları kullanabilmek üzere veriliyor. Bu firmalar Turksat’ı da kullanmak istiyorlar ama resmi kurumlara hizmet vermek içinsadece Türksat’ı kullanmaya mecbur olmaları doğru değildir.

İkincisi devlet kuruluşlarının, diyelim ki Nüfus İdaresi, Tarım Bakanlığı, neden hizmetini Türksat uydusundan almak zorunda olsun? Böyle bir zorunluluk ne güvenlikle açıklanabilir ne de başka bir şeyle.

Bu aslında piyasanın alıcının da satıcının da devlet olduğu bir yapıya oturtulması demek. Dolayısıyla, burada rekabet olmuyor. Çünkü Türksat’tan hizmet alan kamu kuruluşu onunla pazarlık edebilme gücüne sahip değil. Çünkü hizmeti başka bir yerden alma hakkına sahip değil.

Dolayısıyla bu sektör çok küçüldü. İşletmecilik çok küçüldüğü gibi bu işle ilgili arge ve imalatçılık kesimi de küçüldü.

İmalat derken antenler, çift yönlü haberleşmele teknolojisileri burada,Türkiye’de gelişebilirdi. Bunlar da gelişmedi, güdük bir sektör haline geldi.

Gelelim kablo şebekesine…

Kablo şebekesi ve kablo televizyon işi, kablo şebekesinin kurulduğu ülkelerde çok önemlidir, değerlidir. Özellikle 1990′ lı yılların ikinci yarısından itibaren, kablo şebekeleri, televizyon ve radyo işinin dışında, hızlı internet için de kullanılabilen, çok değerli şebekelerdir. Çünkü bunların esası fiber optiktir;yani her türlü haberleşme hizmetine ve tabii genişbant dediğimiz çok hızlı internet hizmetine çok elverişlidir. Türkiye’de bu şebeke de vardır ve hala vardır ama bu şebeke, kullanılabilir durumda değildir. İhtilaflar içine atılmıştır. Siyasi bir müdahale ile sorunlarının çözülmesi gerekir.Bu şebekenin toplum hizmetine verilmesi gerekir.

turk.internet.com: Bazı firmalar kablo işletmeciliği lisansı aldı bir dönem önce değil mi? 5 firma vardı .

Yusuf Ata Arıak: Bu firmalar 1997’den itibaren yatırım yaptılar, şebeke kurdular, işletme kurdular. 10 yıla yakın gelir paylaşımı anlaşması çerçevesinde çalıştılar ve artık bu kablo sektörüne lisans verilebilir durumuna gelince de lisanslarını aldılar. Artık gelir paylaşımı dışında serbetçe kendi kurdukları şebeke üzerinden çalışmayı sürdürmeleri gerekiyordu.

Lisans aldılar ama Türksat tarafı, devlet tarafı ,büyük bir hukuki ihtilaf yarattı. Bunların şebekelerine el koydu.Konu mahkemelerdedir ve bu şebekeye zorla yerinde saydırılmaktadır. Şebekeye el koymuş bulunan Türksat’ın internet abonesi sayısı çok azdır şu anda Türkiye’de.60 bindir. Türk Telekom’un abone sayısı 0 iken de bu sayı 60 bin di.TT’ net 6 milyon oldu, Türksat abonesi hala 60 bin’dir. Devlet işletmeciliğinde daha iyi bir sonuç da zaten beklenmiyordu.

Dolayısıyla bu çok değerli al yapı kullanılamıyor, diğer milli altyapı olan Türk Telekom altyapısına rekabet edilemiyor. O altyapının değerini de hatırlatmakta fayda var, Türk Telekom özelleşirken, Sayın Bakan da belirtmişti;Kablo şebekesine 2 Milyar Dolar değer biçilmişti o gün için. Şimdi Telekom sektörü için rakamlar büyük olunca, 2 Milyar Dolar bize küçük geliyor gibi olsa da Türkiye’de bu değerde böyle bir sektör yok. O şebeke şimdilik fiilen bir fayda sağlamaz durumda, çürümekte. Üzücü bir durumdur. Bunu Türkiye çözemedi, çözmesi lazımdır.

turk.internet.com: İnternet servis sağlayıcılarında durum nedir?

Yusuf Ata Arıak: İnternet servisi sağlama işi, zaman içinde tek başına olmaktan ziyade, ses ve genişband hizmeti de veren firmaların beraberce yaptığı bir iş haline geldi. Dolayısıyla eski, çevirmeli telefonlar üzerinden hizmet verildiği günlerdeki gibi internet servis sağlayıcılığı bitti.

Buna karşılık genişbant dediğimiz,hızlı internet dediğimiz internet işi başladı. Burada Türk Telekom eliyle, özellikle özelleştirmeden sonra, 2005’ten sonraki dönemde, hızlı bir ADSL gelişmesi yaşandı. Bugün itibariyle, 2009’un başında 6 milyon civarında dolaşan bir rakam.

Türk Telekom’un(TTNET) alternatifi olduğunu söylediğimiz iş alanında, lisans almış firmaların abone sayısı halen 300 bin civarındadır.Dolayısıyla alternatif/yeni işletmecilerin payı toplamda ancak yüzde 5 mertebesinde . Bunlar da genellikle Türk Telekom’un hizmetini dağıtan firmalar durumundadır. Tam bizim arzu ettiğimiz, farklı bir şebeke üzerinden verilen, yeterince bağımsız bir hizmet değildir.

turk.internet.com: Nedir sizin istediğiniz?

Yusuf Ata Arıak: Gerçek bir rekabet için en önemli şartlardan birisi rakiplerin hizmet verdiği şebekelerin

ayrı ayrı olmasıdır. Yani mesela internet hizmeti veren herhangibir yeni işletmecinin,kullanabileceği birden fazla şebekenin olması gerekir. Eğer çalıştırılabilse ,Kablo şebekesi öyle bir alternatif.

Ayrıca TT -NET nasıl Türk Telekom’dan ayrılmış ve koruma kollama olmadan çalışması gereken yeni bir şirket ise, diğer yeni firmaların da bir engelleme-güçlük olmaksızın eşit şartlarda çalışabilmesi lazım. Bu noktada durum iyi değil.

Bahsettiğim gibi abone sayısı bakımından alternatif dediğimiz işlemeciler hala yüzde4-5 mertebesinde bulunuyor ve ciddi bir rekabeti henüz oluşturabilmiş değiller. Son aylarda olumlu sayılabilecek bir kıpırdanma görülüyor, yeni oluşan abonelerin yüzde 10’unu alternatif işletmeciler almaya başladılar.

Bir sonraki görüşmede bunları konuşacağız ve tartışacağız. 9 Mayıs sonrasını da konuşacağız.