Ülkemizde “Telekomda serbestleşmenin” ilan edildiği 2004 yılı öncesinde yani Türk Telekom’un devlet tekeli olduğu uzun yıllar boyunca “haberleşme” çok pahalıydı. Öyle ki; 2004 öncesinde Avrupa ülkelerine nazaran 2 ya da 3 kat pahalıya konuşabiliyorduk. Bu nedenle o dönemde yurtdışında -mesela Almanya’da- akrabaları olanlar kendilerinin yurtdışından aranmalarını isterlerdi.
Bunu bugünkü haberleşme rakamları ile kıyaslamayın bile çünkü serbestleşmenin ilan edilmesinin hemen arkasından Türk Telekom fiyatlarını yüzde 80 indiriverdi. Peki ne değişmişti de indirim yapılmıştı? Cevap basit: Serbestleşme oldu, yani rakipler çıktı!
17 Mayıs 2004’de o zaman adı TK olan bugünkü BTK tam 27 özel şirkete “Uzun Mesafe Ses Hizmeti (UMTH)” lisansı verdi. Bu lisansların bedelleri, A lisans için 90 bin TL (yaklaşık 65 bin dolar), B lisans için 180 bin ve C lisans için 400 bin TL düzeyindeydi.
Uzun Mesafe Telekom Hizmetler (UMTH) sonra Sabit Telefon Hizmetleri (STH) diye anılmaya başlandı. Ama o günden bugüne firmaların önünün açıldığı da pek söylenemez. Yani biz bir nevi “serbestçilik” oynadık. Aynen Türk Telekom özelleştirilmişmişmiş gibi yaptığımız üzere.
19 yıl sonra bugün ise, STH hizmeti veren firmaların önü kapatılıyor. Serbestleşmede “mış gibi”den bile geri adım atılıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü, il emniyet müdürlüklerine “İhalesiz Türk Telekom’dan alın” diyor
Emniyet Genel Müdürlüğü aralık 2022 içersinde bütün il emniyet müdürlüklerine bildirim yapmış ve özetle Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Türk Telekom’la anlaştığı, her bir il emniyet müdürlüğünün Türk Telekom’la sözleşme imzalaması gerektiği, bu sözleşme kapsamında Türk Telekom’un il emniyet müdürlükleri için uygulayacağı belirtilen tarifelerin geçerli olacağı belirtmiş. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İçişleri Bakanlığından bu yönde olur aldığı ve kendilerine bu yönde talimat geçildiği kaydediliyor.
Oysa, 2010 civarında STH’ların açtığı bazı davalarla, serbestleşmenin önünün bir miktar açılması mümkün olmuştu. Maliye Bakanlığı’nın 2011 ve 2013‘te yayımladığı genelgeleri sonrasında kamu kurumları uzun süreden bu yana Sabit Telefon Hizmeti ihtiyaçlarını açık ihale veya doğrudan temin yöntemiyle piyasadaki farklı işletmeciler üzerinden almaktaydı. Tabii ki kalitesinden ve fiyatından memnun olduğu işletmecilerden.
Serbestleşmenin ilan edildiği 19 yıldır STH firmalarının önü kapatılıyor
İhale ile hizmet alımı yapmak, Emniyet Müdürlüklerine rekabeti kullanarak daha uygun fiyatla ve kalitesinden memnun olduğu firmadan temin şansı, zar zor ayakta kalmaya çalışan STH firmalara ise nefes sağlıyordu. Aşağıda 2022’nin üçüncü çeyrek raporundan aldığımız aşağıdaki tabloyu verelim. Türk Telekom 19 sene sonra bile ses gelirlerinin yüzde 80’den fazlasını kapsıyor. STH firmalar ise ancak yüzde 15+’ya sahip.
Ama bu STH firmaların yüzde 17-18 gibi gözüken payının içinde de hala Türk Telekom (TTnet ile), Turkcell (Superonline) ve Vodafone ile Türksat bulunuyor. Yani bağımsız STH firmalarının payı değil, büyük firmaların payı yüksel. Aşağıdaki tabloya bakarsanız, bu dev firmalar STH payı içinde yüzde 85,5 orana sahip. Tekrar yukarıdaki grafiğe dönersek, bağımsız STH işletmecileri toplam sabit telekom gelirleri içinde payı sadece yüzde 2,5 civarı.
Ama şimdi bu paya da göz dikilmiş durumda.
İl emniyet müdürlükleri de yıllardır kendi ihalelerini yaparak iletişim hizmeti alıyorlardı. Ancak 31 Aralık 2022 tarihinde bir çok il emniyet müdürlüğünün Sabit Telefon Hizmeti sözleşmeleri sona erdi.
2004’de ilan edilen “SERBESTLEŞME”nin geldiği içler acısı hâl, bu olayda daha fazla açığa çıkmış durumda.
2004 yılında yapılan lisans töreninde, zamanın BTK başkanı Ömer Arasıl, dönemin 1.4 milyar dolarlık UMTH pazarının, yeni işletmecilerin girmesi ile birlikte hem yetişmiş işgücü istihdamına katkıda bulunacağını hem de 2007 başına kadar 4.5-5 milyar dolarlık UMTH pazarının oluşacağını öngördüklerini söylemişti. Arasıl, lisans başvurusu yapan şirketlerin 2004 sonuna kadar planladıkları yatırım maliyetlerinin 4,5 katı büyüklüğünde gelir elde edebileceklerini de sözlerine eklemişti.
Şimdi ne görüyoruz derseniz, 2022 üçüncü çeyreğinde Türk Telekom’un sabit telefon gelirleri 866 milyon TL olarak raporlanmış. Yukarıdaki tablodan hesaplayarak, toplam sabit ses gelirleri 1.070 milyar/çeyrek olduğunu görürüz. Yani Ömer Arasıl’ın 19 yıl önce söylediği 4-5 milyar dolarlık büyüklüğün ancak 4-5 milyar TL’lik kısmı gerçekleştirilebildi.
BTK ve Ulaştırma Bakanlığı, telekom sektörünü yönetemedi
Sabit ses gelirlerinin böylesine düşük olmasının nedenlerinin başında 2009’da Avea tarafından başlatılan “her yöne özgürlük” tarifelerinin maliyetin altında planlanması ve kamu kurumlarına bedava dağıtılan mobil hatlar var.
Yani iyi yönetilmemiş bir telekom sektörü ortada. Tüm dünyada genel olarak sabit ses trafiğinin düşme eğilimi içinde olduğu bilinmekle beraber ülkemizde düşüşün çok daha büyük olduğu görülmektedir. Örneğin; Türkiyede toplam trafiğin yüzde 1,6’sı sabit, yüzde 98,4’ü mobil trafik iken, İngiltere’de sabit trafik yüzde 19,14 mobil trafik yüzde80,86 ve Avrupa Birliği’nde ise sabit trafik yüzde 20,37 mobil trafik yüzde 79,63 düzeyinde.
Türk Telekom’un sabit ses gelirleri düşüyor
Türk Telekom’un diğer pek çok yerel ya da küresel operatör gibi mobil ve sabit olarak iki gelir kalemi var; ses ve veri. Bunlardan veri alanını yani interneti hep tartışıyoruz, Türkiye’de fiberin engellendiği gelişemediği görülüyor (bu konuda ayrıca Türk Telekom’un bu hafta anons ettiği 400 bin km fiber açıklamasına cevaben bir yazı planlıyoruz ama şimdilik şu kadarını söyleyelim, üçüncü çeyrek itibariyle evlere giden fiber miktarı sadece 281 bin Km’dir).
Dolayısıyla Türk Telekom fiber gelirleri çok artamıyor. Buna karşılık en önemli ve bugüne kadar tekel tutulduğu ses trafiği de düşüyor. Aşağıda bakarsanız, Sabit hat sayısı 2021’deki üçüncü çeyreğe nazaran, 2022nin üçüncü çeyreğinde yüzde 6,3 düşerek 9,9 milyon abone haline gelmiş.
Bunun sonuçlarını gelirde de görüyoruz. Aşağıda 2022’nin üçüncü çeyrek sonuçlarına bakarsanız, satışı yıllık bazda yüzde 45,3 artmış ama Türk Telekom’un kârlılığı yüzde 23,7’den yüzde 9,3’e düşmüş.
İşte bu nedenle olsa gerek, Türk Telekom açığı muhtemelen Emniyet Genel Müdürlüğü gibi bir kaynaktan arttırmaya çalışıyor. Gelirlerinin yüzde 45 arttırmanın muhtemelen bir yolunu bulmuşlar. Ama karlılığı yönetemiyorlar.
Oysa, AKP interneti rahatlattırarak ve de rekabetin önünü açarak yapabilirdi. Türk Telekom’u da, sektörü de büyütebilirdi. Aynen önceki yıllardaki THY-Pegasus örneğinde olduğu gibi. Ama büyütmek yerine “küçük olsun, benim olsun” modundalar.
Bu ne Türk Telekom’a yarıyor (son 15 yılın deneyimi), ne sektöre, ne istihdama, ne siber güvenliğe, ne de ülkeye. AKP’ye ne kadar yaradığı da sorulmalı.
Kamu yöneticileri ne diyor?
Konuyu kamu yöneticilerine de sorduk. Acaba onlar bu duruma nasıl bakıyorlar:
“Kamu kaynaklarını kullanarak mal ve hizmet alımı yapan kamu kurumlarının alımlarında usulsüzlüklerin, usulsüzlük algısının veya iddialarının önlenmesi, vatandaşın idareye olan güveninin devamının sağlanması açısından önemlidir. Bu tur bir algının oluşmaması, alım süreçlerinin olabildiğince saydam yapılmasını gerektirir. Bunun yanında, hizmet veya mal sağlayan taraflarda ve genel olarak toplumda bir taraf lehine durumların oluşmayacağından emin olmayı da gerektirir.
Kamu alımlarında alımı yapılan hizmet veya malı verebilecek kişiler arasında ayrım gözetmemek ve rekabet oluşturarak en uygun malı en uygun fiyata alabilmek için alımı yapılacak şeyin tüm ilgililerinin bu alımdan haberdar edilmesi ve bu alım işlemine katılımın engellenmemesi ana ilkedir. Bu ilkeye uyulmaması en iyimser sözcüklerle kamu kaynaklarının, yani vatandaşın parasının etkin kullanılmamasını sebep olacak süreçleri başlatacaktır.
Bir mal veya hizmet alımında, teklif sunanlar arasında en uygunun belirlenmesi işlemine ihale denilir. Bu haliyle ihale, teklif sunanlar arasında geçen bir çeşit yarışmadır. Ülkemizde ihale konusu kanun ile düzenlenmiştir.
Kanunda ihalelerde kullanılacak usuller belirlenmiştir. Belirlenen usuller arasında bir öncellik ardıllık ilişkisi açıkça zikredilmese de kanun maddelerinin sıralanması dikkate alındığında ve ilgili maddelerde belirtilen kriterler incelendiğinde, olması gereken usulden istisnai usule doğru bir çeşit hiyerarşinin esas alındığı görülmektedir.
İhale kanununda belirtilen usuller, 1) açık ihale, 2) belli istekliler arasında ihale, 3) pazarlık şeklinde sıralanmıştır, sonraki madde de doğrudan teminden bahsedilmektedir. Doğrudan temin bir ihale usulü değildir. Ancak kanundaki sıralama itibari ile 4. usul olarak düşünülebilir. Sıralanan usullerin her biri esas usul olan açık ihale usulünün istisnası olan usullerdir. Her birisine başvurunun kriterleri kanunda açıklanmıştır. Biz burada örnek olması için kanunda pazarlık usulünün anlatıldığı 21. Maddenin ilk fıkrasına göz atacağız. Bu fıkrada açık ihale usulü veya belli istekliler arasında ihale usulü ile yapılan ihale sonucunda teklif çıkmaması şartının bulunduğu görülecektir.
İhale kanununda istisna başlıklı maddede bu kanun kapsamında olmayan kurum ve durumlar belirtilmiştir. Bu maddede sayılmayanlar kanun kapsamındadır.
Sonuç olarak açık ihale yapılabilecek durumlarda kanun dışına çıkarak veya kanun maddeleri içerisinde olsa dahi istisna hükümlerine sığınarak açık ihale usulünün terk edilmesi bizce kanuna veya en azından kanunun çıkış amacına ters düşmektedir. Kamunun iletişim hizmetleri alımında da alternatifleri oluşmuşken, bu hizmetleri sunan tek kurum olduğu zamanda olduğu gibi, açık ihale yapılmadan bu tür hizmetlerin alınmasının ihale kanununun ruhuna aykırı olduğunu düşünüyoruz.”
Özetle; AKP iktidarı telekom sektörünün önünü tıkadığı gibi, bugün de firmaların yaşamaları için aldıkları son nefesleri kesiyor. Rekabetin olmadığı bir sektör ise bize ancak pahalı ve kalitesiz bir haberleşme hizmeti vermekten başka işe yaramıyor.