Telkoder Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata Arıak; “Toplamdan Yüzde 10 Pay Aldığımızda Pazar Farklılaşır”

Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (Telkoder) Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata Arıak’a göre serbestleşme ve rekabette alınacak uzun bir yol var, buna rağmen yordam “çok zor” görünmüyor

Yücel Komçez

Serbestleşmenin bugüne değin ne ölçüde gerçekleştiği tartışması devam ediyor. Kimine göre değişen yasalar, kimine göre verilen ruhsatların sayısı bu konuda bir devinim olduğunu gösteriyor ama Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (Telkoder) Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata Arıak bu ölçütlerin sadece birer araç olduğu kanısında. “Serbestleşme dediğimiz şey, yeni firmaların pazara girmesi, hem kendi aralarında, hem de varolan kuruluşlarla rekabet edebilmesi demektir. Daha çok yatırım ve iş imkanı yaratılmasının yanı sıra tüketiciye verilen hizmet kalitesinin ve fiyatlarının iyileşmesi ve çeşitlenmesi bize serbestliğin neresinde yer aldığımızı gösterir” diyor.

Arıak, serbestleşmede bir ölçü kullanılacaksa, bunun ancak pazardaki yeni işletmecilerin yaratacağı iş hacminin toplam telekomünikasyon işletmeciliği içindeki payı olabileceğini söylüyor. “Bugün özel işletmecilerin toplamdaki payı yüzde 1-1.5 civarındadır, bu da yaklaşık 150 milyon dolarlık bir iş hacmine tekabül eder” diyen Arıak, bunun da bir başarı sayılamayacağını vurguluyor.

Peki altın oran nedir? Arıak, sektörün yüzde 10’luk bir gelir seviyesine ulaşmasını yeterli görüyor, çünkü altyapıya sahip bir tekelin de pazarın yarattığı işle birlikte büyümek zorunda olması nedeniyle daha yüksek seviyeleri hedeflemek şu an için güç görünüyor. Arıak, konu hakkında şunları söylüyor;

“Dünyada ölçek ekonomisi bağlamında yerleşikliğin bir avantajı var. Dolayısıyla ana telko firmalarının payı dünyada da azalmıyor. Yeni işletmeciler genelde bu tek altyapıyı kullandıkları için altyapıyı kendisine sağlayana da kazandırmak durumunda. Avantaj altyapının maksimum düzeyde kullanımından kaynaklanıyor ve atıl kapasiteler bir değer ifade etmeye başlıyor. Tam rekabet sağlandığında, yani özel sektör yüzde 10’lar seviyesine geldiğinde ana firmalar da çok daha verimli çalışmak ve ciddi yatırımlar yapmak zorunda kalıyor. Bugün Türkiye özeline bakarsak özel firmalar açısından başarı, genelde zarar etmemek veya küçülmek şeklinde tarif ediliyor.”

Alternatif altyapı şansı

Arıak uzak mesafe telefon haberleşmesinde 44 lisans verilmesine karşın bunların yedi tanesinin iptal edildiğini, 20 kadar işletmenin de hizmet vermeye hiç başlayamadığını söylüyor. “Bundan şu dersi çıkarttık. Altyapı rekabeti olmadıkça tek başına regülasyon yapmakla gerçek rekabeti oluşturmanız çok zordur” diyen Arıak sözlerine şöyle devam ediyor;

“Serbestleşmede frene, özelleşmede gaza basıldı. TT’yi değeri düşmesin, çabuk satalım derken bu özelleştirme sürecinde kamu otoritelerinin serbestleşmeye karşı bir isteksizliği oldu. Şimdi bu durum değişmiş görünüyor. En azından Telekomünikasyon Kurumu daha tecrübeli ve olgun bir yönetime kavuştu. Ancak bu arada başka bir gelişme kablo TV şebekesinin yolunu tıkadı. Birçok ülkede bulunmayan iyi bir altyapımız varken TT’nin bu şebekeyi Türksat’a devretmesiyle bir sorun ortaya çıktı. Çünkü bu şebeke katma değerli hizmetler sunmak isteyen lisans sahibi firmalar açısından önemli. Koaksiyal ve fiber kablodan oluşan bu şebeke Türk Telekom’a alternatif bir altyapı olarak hizmet verebilirdi. Bu noktada gerekli özelleştirme ve lisanslama işlemleri yapılamadığı için sektörümüz alternatif bir altyapısı olmayan bir sektör oldu ve dolayısıyla baskı altında tutulabildi.

Arıak, Türk Telekom’un Türksat’a devrettiği kablo TV şebekesinin kısmen özel firmalara, kısmen TMSF’ye (Uzanlar’ın devrolan fiberoptik yatırımları nedeniyle) ve kısmen de Türksat’a ait olduğunu ifade ederek, “Bu altyapının önemli bir kısmını yapmış olan ve ruhsat sahibi firmalar, bugün iş yapamaz haldedir. Konu mahkemeye gitti ve bizde davaların sonuçlanma hızı ortada. Dolayısıyla iş ve yatırım yapma konusunda burada da sektörün önü kesilmiş oldu. Özellikle genişbant data, ses ve görüntü iletiminde Türk Telekom’a alternatif ciddi bir altyapı ortaya çıkabilirdi” dedi.

Bu arada Türk Telekom’un da kendine ait 80 bin kilometrelik bir fiber optik altyapısı olduğunu not edelim.

ADSL yeni gelin gibi

Yeni geline “kalk oyna” demişler, “yerim dar oynayamıyorum” diye cevap vermiş. Türkiye’de ADSL erişimi konusunda hızın, sadece yurtdışı bağlantılardan değil, altyapıdan da kaynaklanan bazı limitleri zaman içinde ortaya çıkabilir. Bazı kesimler, ses iletimine yönelik yapılmış bakır kablo altyapısının, bir süre sonra, 2 Mbit hız limitini aşmakta ve artan abone sayısını taşımakta zorlanacağı kanısında. Telkoder Başkanı Yusuf Ata Arıak’a bu endişeleri taşıyıp taşımadığını sorduk;

“Kuşkusuz zamanla bazı sorunlar çıkacaktır, örneğin abone sayısı arttıkça girişimler (interference) artacaktır. Çünkü yüksek frekanslı iletişim için değil ses taşıma amacıyla kurulmuştur ama planlı bir yatırımla geliştirilebilir. Örneğin, British Telecom, altyapısını ADSL’e uygun hale getirmek için 1 milyar sterlin harcadı. Bizde coğrafyanın genişliği nedeniyle daha yüksek bir yatırım ihtiyacı söz konusu olabilir. Eğer rekabet olursa bu yatırımlar hızlanır.”