YUSUF ATA ARIAK: BTK’nın 15.ci Yılında Ülkemizde Alternatif Telekom Firmalarının Payı % 8, AB Ülkelerinde ise % 35-40

Telkoder Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata Arıak: Ülkemizde serbestleşmenin 2000 yılında başladığını ve 2004 yılından itibaren fiilen alternatif işletmeci lisansları verilmeye başladığını düşünecek olursak, o tarihteki duruma ve şimdiye bir bakmamız gerekir. 2004 yılında 3 tane mobil, 1 tane de sabit işletmeci noktasından hareket etmişiz. Bugün geldiğimiz noktaya bakacak olursak, bu 15 yıllık süre içerisinde başka firmalara verilen çok sayıda lisanslara rağmen bugün alternatif işletmecilerin ciro içindeki toplam güçlerinin, oranlarının yüzde 8 civarında olduğunu görüyoruz. Yani 2004 yılında var olan durumdan büyük ölçüde çıkamamışız.

Dünya’da telekom sektörlerinin serbestleştirilmesi dönemlerinin önemli bir oyuncusu da düzenleyici (regulator) kuruluş oluyor. Piyasanın düzenlenmesi ve eski devlet tekeline karşı yeni kurulan firmaların pazarda yer bulmaları için çalışması gereken bu kuruluşların ülkemizdeki temsilcisi BTK’dır. Bu yıl 15ci yaşını kutlayan BTK’nın fonksiyonlarını sektörün farklı oyuncularına soruyoruz.

Telkoder tam da eski devlet tekeline karşı pazara giren firmaların temsilcisi durumunda. Başkan Yusuf Ata Arıak ile BTK’nın 15ci yaşını konuştuk:

Turk-internet.com: Yusuf Bey, BTK bu sene 15.yılını kutluyor. Sizinle de bu çerçevede görüşmek istedik çünkü BTK’nın yaptığı düzenlemelerin en çok etkilediği firmalar, sizin üyeleriniz olanlar. Dolayısıyla, ben önce şunu sormak istiyorum: Size göre BTK’nın misyonu nedir?

Yusuf Ata Arıak: Telekomünikasyon alanı tekelleşmeye en müsait alanlardan bir tanesi. O nedenle ancak devletin ve hükümetin müdahalesi ile rekabete açılması mümkün olabilen bir alan. Kendi kendine rekabete açılan bir alan değil.

Bu çerçevede BTK, tıpkı enerji sektörü gibi telekomünikasyon sektörü de serbestleşsin, geleneksel eski telekomünikasyon şirketlerinin hakim olduğu bu alan rekabete açılsın şeklinde bir düşünce sonucunda oluşturulmuş olan bir kurum.

2000’li yılların başında Türkiye’de büyük ekonomik ve siyasi krizin ertesinde, devletin yönetimi bazı kurallara bağlandı ve bağımsız idari kurullar kurulması meselesi gündeme geldi. Telekomünikasyon Kurumu adı ile kurulan bizim sektörün düzenleyici kurumu da o dönemde ortaya çıktı.

Amacı, geleneksel devlet tekeli durumundaki veya mobil tekeller durumundaki piyasaları rekabete açmak. Dolayısıyla, rekabetten hem ileri teknolojiye geçiş, hem de tüketicinin seçme alternatiflerini arttırmak ve daha iyi ya da daha kaliteli hizmete kavuşmasını sağlamak olarak tarif edebiliriz. Bunun için 2000 yılında kuruldu, fiilen de 2001 yılında çalışmaya başladı.

turk-internet.com Yusuf Bey, diğer bir sorum şu: Misyonunu anlattınız bize. Sizce, 15 yıllık sürede BTK bu misyonu ne kadar gerçekleştirdi? Neleri iyi yaptı? Neleri eksik yaptı? Ya da neleri kötü yaptı?

Yusuf Ata Arıak: Bir başka başlık altında aslında önceki adı ile Telekomünikasyon Kurumu sonra da BTK olan kurumun hangi şartlar içinde çalıştığını, nasıl kurulduğunu, ne gibi sınır şartları olduğunu da konuşmamız lazım, böylece başarılı ve başarısız taraflarını, neden öyle gerçekleştiğini de anlamamız daha iyi mümkün olabilir.

Neleri yaptı, neleri yapamadı, başarılı mı, değil mi konusuna girecek olursak, tabii ki, olumlu birçok çalışmalar yaptı. Biz de o çalışmaların içerisinde en aktif çalışan sivil toplum örgütü olduk ama eğer meseleyi sonuçları açısından değerlendirecek olursak, esas amaç alternatif işletmeciler yaratarak, bunların diğerleri ile rekabet etmesi olduğuna göre, geldiğimiz noktada bu alanda önemli bir başarı eksikliği olduğunu hemen söylememiz lazım.

Neden? Çünkü başlangıçta devletin müdahalesi ile rekabete açılması gerekir dedim, ama burada kastettiğim sürekli devlet müdahalesi yapılmalı anlamında değildir. Devlet müdahalesi ile normalde tekel şartlarında ortaya çıkamayan firmaların ortaya çıkarılması, onların normal rekabet düzeni içinde müdahaleden mümkün olduğu kadar uzak bir noktada, piyasa şartları içinde bu rekabeti gerçekleştirmesidir amaç. Yoksa sürekli müdahale etmek değildir.

Şimdi, bu müdahaleler yapıldı, düzenlemeler yapıldı, işte yönetmelikler çıkartıldı, pek çok firmaya lisans verildi, 15 sene geçti. Geçen bu süre sonucunda geldiğimiz nokta nedir diye bakacak olursak; yani, bu 15 yılda kendileri büyüme gelişme imkânı bulup da, eskiden beri var olan büyük şirketlerle rekabet edenler ne durumda, ne kadar ciro yapıyorlar diye bakarak bu sorunun cevabını verebiliriz.

2004’ten itibaren fiilen alternatif işletmeci lisansları verilmeye başladığını dikkate alarak o tarihteki duruma ve şimdiye bir bakalım. 2004 yılında Türkiye’nin bir tane büyük, sabit işletmecisi var, Türk Telekom. Sektörün tamamını elinde tutuyor. Ona ek olarak, 1997 yılından itibaren lisans almış olan mobil işletmeciler var. Bunlar da 4 tane verilmiş ama sonradan 3 olmuş. Dolayısıyla, 3 tane mobil, 1 tane de sabit işletmeci noktasından hareket etmişiz.

Bugün geldiğimiz noktada bu 15 yıllık süre içerisinde başka firmalara verilen çok sayıda lisanslara rağmen bugün alternatif işletmecilerin ciro içindeki toplam güçlerinin, oranlarının yüzde 8 civarında olduğunu görüyoruz. Yani 2004 yılında var olan durumdan büyük ölçüde çıkamamışız.

Turk-internet.com: Bu orana her türlü hizmeti veren firma ciroları dahil mi? Mesela diğer İnternet servisi sağlayıcılar?

Yusuf Ata Arıak: Tabii, lisansa tabi sabit işletmecilik yapan, internet servisi sağlayan, uydu işletmeciliği yapan, telekomünikasyon alanında lisans alarak, çalışmakta olan tüm firmalar. BTK raporlarında Türk Telekom’un bir parçası olan TTNet’i de bu firmalar arasında gösteriyor, bizce bu yanlış, son organizasyonlardan sonra TTNet artık tamamen Türk Telekom olmuştur. Alternatif işletmecilik başlangıçta 44 civarında firma ile başladı, sonra toplam sayıları 500’ü geçti, şimdi bazen azalma ve artmalar oluyor, fakat sonuçta bunları toplarsak, 16- 17 milyar dolar’lık olan toplam ciro içinde pazar payları yüzde 8 civarındadır. Demek ki, 3 firma dışında kalan tüm diğer firmalar 1,5 milyar dolar’ın biraz altında bir rakama ulaşabilmişler demektir. Hatta mobil şirketlerin sabit telekomünikasyon hizmeti veren şirketlerini hariç tuttuğumuzda bu oran yüzde 6’ya düşüyor. Bu da bize bütün resmi gösteriyor.

O resim şu; büyükleri zorlayacak, onları da –tüketici lehine– verimli çalışmaya zorlayacak çok sayıda firma modeline geçemediğimizi görüyoruz.

Turk-internet.com: Bu diğer ülkelerde nasıl?

Yusuf Ata Arıak: Bu konuları ciddiye almış olan ve bu devamı sağlayacak kurulları iyi kurmuş olan ülkelerde, bu oranlar en kötüsünde bile, mobil veya sabit kesimi alalım veya toplamını alalım, alternatif işletmecilerin Pazar payı % 35-40’dan aşağı değildir.

Dolayısıyla biz % 8 gibi bir alternatif işletmecilik payına ulaşabilmiş iken, diğer ülkeler bunu çok daha ileride gerçekleştirmiş durumda. Yüzde 50 oranında gerçekleştirmiş olanlar var.

Eğer başlangıçta kabul ettiğimiz düzenleme (regülasyon) rejimini sonradan bozmasaydık, bizim bu % 8 oranımız, şu anda bile % 20-25 seviyelerinde olabilirdi.
Neyi kastediyorum? Başlangıçta bizim düzenlememiz şu esasa dayanıyordu; sabitçiler sabitçidir, mobilciler mobilcidir, mobilciler sabit işleri yapamaz diye bir düzen kurduk. Bizim regülasyon sistemimizin temeli, ana temeli buydu.

Zaman içinde hem Rekabet Kurumu’nun, hem de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun gözleri önünde bu değişti.

Bugün geldiğimiz noktayı biliyorsunuz. Türk Telekom, 3 şirketini, mobil ve internet dağıtım şirketini birleştirerek fiilen tek firma haline getirdi. Diğer büyük firmalarda da birleşmeler oldu. Türkcell’de de aynı şey oldu, Vodafone’da da aynı şey oldu. Birbirini takip eden bir hareket haline geldi.

Dolayısıyla, başlangıçtaki durumumuz değişti. Şu anda sabit ile ilgili işleri yapanların mobil ile ilgili işleri yapan parçaları, mobil işi yapanların sabit işlerini de yapan parçaları var. Bu işler başladığımız kurallar ile yürütülse idi, bunlar olmayacaktı. O firmalar, rekabeti sağlayacak olan firmalar, bizim alternatif tarafta olacaktı. O zaman belki de gerçek alternatif işletmecilerin Pazar payı yüzde 20 – 25’ler civarında olacaktı.

Dolayısıyla, burada biz “peki ama biz bu kadar işi niye yaptık?” diye bir sormak lazım. Bundan hiçbir fayda elde edilmediğini söylemek doğru bir şey değildir. Ben bunu yapılan çok sayıda şeyin değerini bilmemek anlamında söylemiyorum.

Rekabet denilen şey, seçme hakkı denilen şey, “fiyatlar niye bu kadar yüksek, insin” kavramları, sadece bir telefon numarası gibi algılanan, hiçbir değeri olmayan tüketicilerin müşteri haline, değerli hale gelmesi, tüketicinin haklarının olduğunu ve bunların korunması gerektiğini anlatan bir kültürün oluşması anlamındadır ve çok önemlidir.

Bunlarda biz de kendimize çok önemli bir pay biçiyoruz doğrusu. Yani, bir arıza olduğunda telefonunuzun günlerce kesik olduğu günlerden, “tanıdığın birisi var mı?”dan, bugün “eğer bunu sürat ile halletmez iseniz, ben sizi şuralara şikayet ederim!” dedirten bir ortama gelindi.

Başka bir yere geldik ama düzenleme rejiminin esası, yeni firmaların mevcutların baskısı altında ezilmeden ortaya çıkabilmesi için destek verilmesi, önlerinin açılmasıdır. Yeni firmalar bu rekabeti yapabilmek, büyükler ile rekabet edebilmek için yeni teknolojileri kullanmak zorundalar. Bunlar teknolojik yenilenmeyi de sağlayarak ve büyüyüp gelişerek, normal piyasa düzeni içinde iyi hizmet verirler. Bu firmaların sayısını ve güçlerini yeteri kadar arttıramadığımız için burada başarımız sınırlıdır.

Turk-internet.com: Bütçe konusuna nasıl bakıyorsunuz? BTK’nın bütçesi, kendisi dışındaki tüm bağımsız kurullarının toplam bütçesinin 2 katı ama bunu yılsonunda hazineye geri veriyor. Oysa sektörde yatırıma dönüşse daha iyi olmaz mı? Bir de AB son ilerleme raporunda alınan rakamları da eleştirdi.

Yusuf Ata Arıak : Bunun doğrusu BTK’nın ihtiyacı olduğu kadar para toplamasıdır. Bu bağımsız kurullar kurulduğu zaman genel bütçeden para almamaları, siyasetin ve hükümetin etkisinde kalmamaları için bazı gelirler elde etmeleri öngörülmüştü. Kurum masraflarına katkı payı adı altında işletmecilerden paralar toplanıyor. AB’de de bu böyle. Ama bizim AB’den bir farkımız var, AB’de bağımsız kurullar her gelecek yıl için bir bütçe yapıyor ve işletmecilerden ihtiyacı kadar para topluyor. Bizde ise bağımsız kurullar ihtiyacının çok üzerinde para topluyor. Mesela BTK 2014 yılında 2 Milyar lira para toplamış, bunun 1,8 Milyarını Hazineye ve değişik yerlere vermiş. Bu her sene böyle devam ediyor, halbuki BTK sadece ihtiyacı kadar para toplamalı.

Bir de Evrensel Hizmet Fonumuz var. Elektronik haberleşme hizmetinin gitmediği yerlere bu hizmeti götürmek için kurulmuş olan bu fon amacının dışında kullanılıyor, çok büyük bölümü de harcanmıyor ve Hazineye devrediliyor, bu fon için 2014 yılında toplanan para 833 Milyon lira.

Hem BTK’nın, hemde fonun topladığı paralar büyük, bunlar dolaylı bir vergi haline gelmiş durumda, bunları nihai olarak tüketicilerin ödediği unutulmamalı. Bunlar için toplanan paralar azaltılmalı.

Bu yazının devamını burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.